22 Ağustos 2011 Pazartesi

Nazilli (?) Pidesi




Nazilli Pidesi

Bizim evimizdeki adı Nazilli Pidesiydi bu minik hamur işlerinin adı. Bloglarla tanıştığımda aramıştım Nazilli Pidesini. Gördüğüm tarifler bu şekilde değildi. Belki de Nazilli'li tandıklarımızdan alınmıştı bu tarifi ve bu isim uygun görülmüştü. Yine de ben bizim evimizdeki adını kullanmayı uygun gördüm. Gerçek Nazilli Pidesi yapanların affına sığınarak.

Bizim evin Nazilli Pidesinin bir özelliği de üzerine turunç suyu sıkılarak yenmesi. Turunç mevsiminde olmadığımız için limon kullandım. Turunç bulma imkanı olanlar lütfen turunç ekşini denesinler. Tadılması ve kaybedilmemesi gereken bir lezzet olarak görüyorum turuncu.

Malzemeler:

Hamur için:
4 su bardağı un
1 su bardağı mayalanmaya uygun sıcaklıkta su
1 küçük paket instant maya
1 tatlı kaşığı toz şeker
1silme tatlı kaşığı tuz

İç için:

2 avuç kadar kıyma
1 küçük boy kuru soğan
1 küçük boy domates
2 adet yeşil biber
Pul biber
Tuz

Hamuru şekillendirirken kullanmak için 2-3 yemek kaşığı sıvı yağ
Üzerine sürmek için bir yumurta sarısı

Yapılışı

Un, maya, tuz ve şeker iyice karıştırılır. Azar azar ılık su eklenerek bir kaşık yardımı ile karıştırılmaya devam edilir. Su tüm una yedirildikten sonra mikserin hamur ucuyla pürüzsüz kıvama gelene kadar çırpılır.(Oldukça yumuşak kıvamlı bir hamur olması gerekiyor. Yaklaşık bir su bardağı ılık su yeterli olsa da ununuzun su kaldırmasına göre miktarı ayarlamalısınız)

Hamurun üzeri örtülerek ılık ortamda yaklaşık yarım saat dinlenmeye bırakılır.

Soğan, yeşil biber ve domates küçük küçük doğranır. Kıyma tuz ve pul biberle yoğurulduktan sonra sebze grubuyla karıştırılır. Beklerken su salmaması için, iç mayalanmanın sonuna doğru hazırlanmalıdır.


Hamurun mayalanması tamamlandıktan sonra eller küçük bir kaba alınan sıvı yağla yağlanır ve hamur tekrar yoğrulur. Hamurdan çeviz büyüklüğünde parçalar koparolarak top haline getirilir ve tepsiye aralıklı olarak dizilir. Her bir top yapılmadan önce eller yağlanır (hamur yumuşak kıvamlı olduğundan ele yapışmasın diye). On dakika ikinci mayalanma için beklenir.

Yaklaşık tepeleme tatlı kaşığı kadar iç malzemesi elle alınır. Topçukların üzerine bastırılarak yerleştirilir. Bu bastırma sırasında pidelerimiz yassı şeklini de almış olur. Hamurun kenarlarına yumurta sarısı sürülür.

Önceden ısıtılmış 220 derece fırında 20-25 dakika pişirilir.

Sıcak sıcak üzerine ekşi sıkılarak afiyetle yenir.


10 Ağustos 2011 Çarşamba

Havuçlu Yalenki


Kabak dolması yapıldı mı  evimizde ardından yalenki pişirlirdi. Yalenki mücverin bizim yöremizdeki adı. Yöresel adların yaşatılması gerektiğine inandığım için tarifimde de bu adı kullandım özellikle.

Ben ise genellikle kabak içlerini çorba yapmada kullanırım. Bu kez ramazanın da etkisiyle geçmişe dönüp yalenki yapmaya karar verdim. Aslında kızartma yapmaktan hoşlanmam ama nasıl olsa miktar azdı, katlanılabilirdi kızartmaya.

4 kabak içim vardı, iki de havuç ekledim, oldu bize havuçlu yalenki.
 
Malzemeler:

4 kabağın içi veya 1 adet dolmalık kabak
2 orta boy havuç
1 orta boy soğan
1 yumurta
1 fiske tuz
1 çay kaşığının ucuyla karbonat
5 tepeleme çorba kaşığı un
4-5 sap maydanoz
Kızartmak için sıvı yağ



Yapılışı:

Soğan, kabak ve havuçlar blendırdan geçirilerek püre kıvamına getirilir. 1 yumurta ile çırpılır. Un, tuz, karbonat eklenerek pürüzsüz kıvama getirilir. Kıyılmış maydanozlar eklenir. Hamur çok yumuşak kıvamlı olmalıdır iyi pişmesi için. Kabağın saldığı su miktarına göre koyacağınız un ölçüsü değişebilir.

Yağ orta hararetde kızdırılır. İki tatlı kaşığı yardımıyla hamur şekillendirilip yağa atılır. Kızarana kadar pişirilir. Kağıt peçete üzerine alınır. Fazla yağı alındıktan sonra servis edilir.

Bizim evimizde kabak yalenkisi iki şekilde yenirdi. Peynirle birlikte ve toz şekere bandırılarak. Ben de bu kez havucun verdiği tatlılıkla daha da uyumlu olacağına düşünerek yalenkilerin yarısının üzerine pudra şekeri serptim.

Tatlıdan hoşlanıyorsanız ve hiç denemediyseniz öneririm, yalenkiyi bir de şekerle deneyin.

Afiyet olsun...




9 Ağustos 2011 Salı

Zeytinyağlı Kabak Dolması



Sevgili Blog Dostlarım, uzun bir ara vermek zorunda kaldım. Farklı ve ilginç bir yemek tarifiyle bloguma dönmeyi isterdim ama bu, sanırım bir altı ay daha bloguma dönmemek demek olurdu. 

Değil fotoğraf çekme, yemek yapmanın bile zor geldiği bir dönemden geçtim. Yıllık iznimin ilk gününde yaptığım zeytinyağlı kabak dolması ile bloguma ve sizlere tekrar kavuşacağımı umut ediyorum. Size karşı mahcubum, arayıp sormanıza rağmen geri dönemedim, lütfen affedin.

Zeytinyağlı kabak dolmasını iki farklı şekilde yapıyorum. Kabakları keserek ince bir zarf kalacak şekilde iyice oyarak veya daha çok kabak, daha az iç içeren şimdi tarifini vereceğim şekilde.

Zeytinyağlı Kabak Dolması

Malzemeler:

4 adet dolmalık kabak
1 orta boy soğan
1 büyük boy domates
4 silme çorba kaşığı pirinç
Bir avuç kadar maydanoz, dereotu, nane
2 çorba kaşığı zeytinyağı
Tuz, karabiber, kimyon

Sos:
1 çorba kaşığı tatlı biber salçası
1 çorba kaşığı zeytinyağı
3/4 su bardağı su
Yapılışı:

Kabaklar yıkanıp kabukları soyulur, sırayla her iki ucundan girilerek kabak oyacağı ile içi çıkarılır.

Soğan, domates ve yeşillikler ince kıyılır. Tüm iç malzemesi karıştırılır. Pirinçler önceden kavrulmadığı veya haşlanmadığından, iyi pişebilmesi için soğan, domates ve yeşillik miktarı fazla olmalıdır. Bu yöntemle pirinçler tüm lezzeti içine aldıkları için ben daha çok seviyorum ama tabii ki isteyen pirinçlere ön pişirme uygulayabilir.
Hazırlanan iç kabakların içine çok sıkı olmayacak şekilde konur.


Ayıklanan yeşilliklerin sapları yıkanıp tencerenin dibine serilir. (Yeşillik saplarını tebcerenin dibini tutması durumlarına sigorta olarak ve verecekleri rayihadan yararlanmak üzere koyuyorum, rahmetli annemden öğrendiğim şekliyle.) Üzerine doldurulmuş kabaklar yatay olarak yerleştirilir.

Bir kabın içerisinde sos malzemesi karıştırılır, dolmaların üzerine gezdirilir. Önce porselen bir iç kapak, ardından tencerenin kapağı kapatılır. Buhar çıkana kadar orta ateşte, ardından kısık ateşte yaklaşık 40 dakika pişirilir. Arada kontrol edilip gerekirse sıcak su ilave edilir.



Dolamalar pişip ilk sıcaklığı geçtikten sonra servis tabağına alınır. İstenen büyüklükte kesilerek servis edilir. Afiyet olsun.


9 Haziran 2011 Perşembe

Merhaba

Sevgili Blog Dostlarım,

Uzun bir ayrılık oldu, önce bloguma giremedim.
Ardından işlerim çok yoğunlaştı, zaman bulamadım.
Derken bugüne geldim. İnanın blogların açıldığının bile farkında değildim.


İş yoğunluğum bir süre daha devam edeceğinden bloguma ve bloglarınıza uğrayamayabilirim. İnanın sizleri okumayı, tariflerinizi uygulamayı çok özledim.

Güzel mesajlarınız için çok teşekkür ederim, sizleri çok ama çok seviyorum.

24 Şubat 2011 Perşembe

Şipşak Börek



Sevgili Pepela'nın güzel haberlerini almak bana blogu ne kadar özlediğimi bir kez daha hatırlattı. Diğer zordaki tüm insanların da feraha ulaşmasını diliyorum.

Dün radyoda Libya'daki Çinliler için ülkeleri tarafından hiç bir girişimde bulunulmadığını duyunca, dualarımı dar bir çerçeve ile sınırladığımı fark edip üzüldüm, zorda olan herkes için dua ediyorum şimdi.

Benim şipşak yemeklerim var. Daha önce çorba ve kereviz tarifini vermiştim. Şimdi de şipşak börek.

Şipşak olmasına rağmen kızartılarak yapıldığı ve ben de kızartma yapmayı hiç sevmediğim için nadiren yapıyorum. Yapınca da çok seviyorum. Kızartma olmasına rağmen çok yağ çekmiyor, ve de sıcak sıcak, çıtır çıtır yemek gerek hemen.

Bir bardak çay, bir dilim peynir eşliğinde sade ve güzel bir ikram.

Malzemeler:

1 yumurta
1 yufka
Kızartmak için çiçek yağı

Yapılışı:

Yumurta çırpılarak sarısı ve beyazı karıştırılır.
Yufka serilir ve tüm yüzeyine yumurta sürülür.
Yufka karşılıklı iki kenarından ortada buluşacak şekilde yaklaşık 2 santim genişliğinde kıvrılır.



Ortada buluşan katlar, bir kez daha katlanarak üst üste getirilir.
Yaklaşık ikişer santim aralıklarla kesilerek 20-25 adet parça elde edilir.

Parçalar bir süzgece yerleştirilir. Musluğun altında ıslatılır.
8-10 dakika suyu süzülmesi için beklenir.

Derin bir kızartma kabında sıvı yağ orta hararete getirilir. (Suyunu tamamen süzdüğü için kızarırken yağ sıçraması olmuyor, yine de yumurtalı olduğu için derin bir kızartma kabı kullanmak uygun oluyor.)

Parçalar yağda kızartılır. Sıcak servis edilir.

Afiyet olsun

17 Şubat 2011 Perşembe

On Dokuz Saniye

Önce malum grip ailemize geldi. Şöyle bir uğramadı üstelik, epey bıktırıcı bir yatılı misafir oldu evimizde. Sonra yakınımızdaki anlam  veremediğimiz ayrılıkların şaşkınlığı ve çaresizliğin hüznü, iş yaşamımın içinden çıkılmaz karmaşası, ve ardından aramızdan göçenlerin acısı...

Velhasıl bırakın yemek yapıp resim çekmeyi, bloga girmek bile gelmedi içimden. Şimdi bile niye geldim bilmiyorum ya. Belki biraz rahatlarım, bir iki cümle beni gerçek dünyamın dışına çıkartır da soluklanırım.



On Dokuz Saniye

Pierre Charras

Sevgili Mine'nin tanıtımıyla daha almadan etkilendim bu kitaptan. Okuyunca da yanıltmadı beni, her satırını yaşatarak okuttu bana.

On dokuz Saniye, yaşadıklarımın etkisiyle de olabilir, çağrışımların kitabı da oldu aynı zamanda.

Coetzee'yi hatırlattı bana. Güzel bir şey bu kitap için. Çünkü tartışmasız en sevdiğim yazar Coetzee. Beni hırpalayan, yalın gerçekleriyle travmatize eden,  bir o kadar da sarıp sarmalayan...

On Dokuz Saniye'nin metroda kesişen hayatları, Murathan Mungan'ın Kadından Kentler'inin otogarına da götürdü beni ister istemez. Ama 19 saniyeyi yaşayanlar şanslı değildi onlar kadar (veya nedir şans?).

Hubbard'ın Korku'suna geçtim ardından. Suçlu varsayılan birinin cezalandırılması ve korkunç kabustan uyanıp yeni bir kabusa dalma.


Beklemek, anlamaya çalışmak, kadere boyun eğmek, kadere isyan etmek...

Sonunda yine yenilmek, 
kime ve neye? Yenilmek işte, salt yenilmek.

"Utanç duymaktansa, ölmek daha iyidir" diyordu. Acaba?



30 Ocak 2011 Pazar

Ocak 11 Tatları

Ocak 11'de sizlerden neler öğrenip yapmışım bir bakalım.

Mutfak pratiğim çok gelişiyor sayenizde. Ama hepsini yazıya ve görüntüye dökemediğim için sanılmasın ki etkilendiklerim burada gördüklerinizle sınırlı.

Bazen bir sosun içine konacak farklı bir malzeme, bir karıştırma şekli, bir sunum tarzı, pişirirken dikkat edilecek bir püf oluyor sizlerden öğrendiklerim. Küçük gibi görünen, etkisi kocaman bilgiler bunlar.

Bir de aklımda kalanlar, yapmaya yetişemediklerim var. Çok garip gelebilir belki ama yemek yapmaktan sıkıldığım, hiç yemek yapmak istemediğim günler de çoktur yaşamımda. Sizlerin yaptıklarını gördükten sonra keşke mutfağa daha çok zaman ayırabilsem, verilen tariflerin hepsini yapabilsem diyorum.




Mahluta Çorbası

Mahluta çorbası adını çok duymuştum. Not Defterimden YelpazeSu tarifiyle çıkınca karşıma hemen yaptım. Sıcacık, nar ekşili, kimyonlu. Güzel bir çorbaya daha kavuştu soframız.



Beşamel Soslu Sebzeli Krep

Aylar öncesinden içimde kalmış bir tarif. Ispanak mevsimi gelince yapacağım demiştim kendimce. Ve sonunda Yemek Vakti Aylin 'in Beşamel Soslu Krep'ini tam tarifiyle uyguladım. İyi ki de yapmışım. Aylin'in dediği kadar varmış.


Pırasalı Sufle

Sufle benim için korkunç sayılabilecek düzeyde yumurta içerdiği için yapmaktan hep kaçtığım bir yiyecektir.

Bu ise tatlı bir sufle değil. Makul sayıda (bana göre tabii ki) yumurta içeren bir sebze suflesi. Bana sufle yaptırtmayı başaran Mine Tozanlıoğlu 'na özel teşekkürler.


Yemişli Meyveli Sebzeli Farklı Bir Salata

Bu salata bambaşka, tek başına bir öğün aslında. Elma ile mor lahananın bu kadar birbirine yakışacağını düşünemezdim. Sütüme Sarelleme Karışma Özge ise hayal edip uygulamış, bana da taklit etmek kaldı.



Ispanaklı Çanak Köfte

Ispanaklı Çanak Köfte Hasretli Lezzetler 'den. Hoş sunumu ve güzel lezzetiyle soframa renk kattı.


Nohutlu Balkabağı Yemeği

Yöresel lezzetler daima ilgimi çeker. İlk gördüğümde bu tam benim damak tadıma göre demiştim Yanılmamışım. 

 Hafif Mutfak Nesrin 'inden aldığım bu tarifi başka alanlarda da kullanmayı düşünüyorum. Örneğin nohutlu balkabaklı beğendi, nasıl olur dersiniz? Bence mükemmel olacak.



Hindistan Cevizli Revani (Gürcü Tatlısı)

Tatlımız ise Mutfağa Buyrun Sevda 'dan. Bu sünger gibi, yapımı kolay, hafif ve lezzetli tatlı mutfağımda daha çok pişecek tatlılar arasında yerini aldı.

Bütün arkadaşlarıma beni güzel lezzetlerle buluşturdukları ve buluşturacakları için teşekkür ediyorum.


28 Ocak 2011 Cuma

Datlım- Bir Taşım Kaynasın için özel duyuru

Sevgili Blog arkadaşım DATLIM;

Uzun süredir bloguna girilmesi mümkün olmuyor, yemek gezegeni banner'i yüzünden.
Bilgin dahilinde mi?
İleti göndermeye çalıştım ama sanırım ulaşmadı. Böyle ortak bir alana yazığım için üzgünün ama seni izlemek istiyorum.
Eğer isteğin dışındaysa  Derya'nın bloguna uğrayıp nasıl kaldıracağını öğrenebilirsin.

Sevgiler

26 Ocak 2011 Çarşamba

Kendince Su Muhallebisi




Çocukken su muhallebisini sevmezdim. Dışına değdiği kadarıyla pekmezin tadını alabilirdim, içi sütsüz, şekersiz. Doğal olarak lezzetsiz gelirdi bana.

Sonra, yapan elleri kaybedince, özlemeye başladım. Ara ara kendim için yaptım, mutlulukla yedim.

Yiyecekler sadece ağıza verdikleri tatlarıyla sevilmiyormuş. Onu yerken gidilen o dünya, capcanlı hayaller, hissedilen sevgiler veriyormuş asıl tadı.

Kanıtlarından biri de benim için su muhallebisi. Şimdi bana lezzetsiz gelmiyor, içinde çocukluğumun mutluluğunu barındırdığının farkındayım.

Sevgili SusamÇörekotunda gördüm su muhallebisini. Benim bildiğimden çok farklıydı. Yöresel fark mı acaba dedim. Biraz aradım. Mis Kokulu Lezzetler Mine de annem gibi yapmamıştı ve iki tarifin de beğenilmemesi mümkün değildi. Araştırmaya devam ettim. Birbirinden farklı da olsa her tarif mutlaka süt, şeker, gülsuyu içeriyordu.

Demek ki ninemin, annemin yaptıkları su muhallebisi değilmiş veya kendince su muhallebisiymiş diyelim.

Bilmiyorum savaş ve yoksunluk yıllarının değiştirdiği bir tatlı mıydı ?

Şeker yok,
üzüm bol oysa ki, yerine pekmez o zaman,
süt az,
tatlıya harcamayalım, peynir lazım yoğurt lazım, yağ lazım  mı denmiş de bu tatlı ortaya çıkmıştı acaba? 

Üstelik badem, ceviz gibi bahçede bulunabilen kuruyemişler de eklenmezdi üstüne nedense.

Ama niye pekmez içine pişerken konmuyordu acaba? Sütüme Sarelleme Karışmada gördüğüm nişe helvası gibi. Bilemiyorum... Soracağım büyüklerim de yok artık.

Ninem için yemeklerin güzel olması için tek koşul vardı örneğin. "Kellem kadar yağ kat da ne katarsan kat"

40-45 kiloluk bir kadındı böyle konuşan. Savaşların ve kıtlık yıllarının belleğine kazıdığı bir şey miydi bu acaba?

Şeker de süt de bulunmasına rağmen bu tatlı bizim evimizde yaşamayı sürdürdü. Ben her zaman sütlü, pirinç unlu muhallebiyi tercih ederdim ya da en azından portakallı paluzeyi. Ama babamın bu tatlıyı ne büyük zevkle yediğini hatırlıyorum.

Galiba artık terk edilmiş bir lezzet. "Bilemiyorum"larımı, "soru işaretleri"mi bir kenara bırakayım da, nesli tükenmeden yazılı kayda geçireyim. Belki bir gün seveni çıkar.

Malzemeler basit

1 çay bardağı buğday nişastası (Annem nişastayla yapardı, ninemin yokluk zamalarında nişasta kolay bulunuyor muydu merak ediyorum)
3 su bardağı su
1 çay bardağı pekmez


Yapılışı da çok basit.

Nişasta tencereye konur. Üzerine su ilave edilir. Orta ateşte koyulaşana kadar karıştırılarak pişirilir. Kaynamaya başladıktan sonra 2-3 dakika kadar daha karıştırılarak katıca bir kıvam elde edilir.

Pelte yayıldığında iki santimden fazla yükseklite olmayacağı şekilde bir kap seçilir. Sudan geçirilip, suyu süzülür. Pişen pelte içine dökülür. 



Oda sıcaklığına gelene kadar beklenir, soğuyup katılaşmasını tamamladıktan sonra dilimlere kesilir. Üzerine pekmez gezdirilip kaşık kaşık afiyetle yenir.



22 Ocak 2011 Cumartesi

Zeytinyağlı Ispanak


Kuzu ıspanağı da zor bulunan sebzelerden oldu. Her yerde kocaman saplı, kocaman yapraklı ıspanaklar satılıyor. Onları da sevmiyor değilim ama kuzu ıspanağının yeri ayrı.

Genelin aksine çocukken de ıspanağı çok severdim. Ispanak mevsimi boyunca her hafta mutlaka ıspanak olurdu soframızda.

Rahmetli annem bir hafta zeytinyağlı-pirinçli, bir hafta kıymalı veya yumurtalı pişirirdi ıspanağı. Kıyma veya yumurta haftasında ne sitemler ederdim anneme, "ağız tadıyla ıspanak yemek için bir hafta bekleyecek miyim?" gibisinden.

Hiç bir sebzeyi etli sevmezdim çünkü. Ne yapsın anneciğim, ıspanak aynı ama hiç olmazsa farklı lezzetlerde olsun diye uğraşıp dururdu.

Yatılı misafirimiz de eksik olmazdı. O günlerde ise, annem önce ıspanağı haşlar, kekremsi suyunu dökerdi. Ispanak kekremsiliğini attıktan sonra pişirirdi yemeğini.

İşte benim mızmızlanmam için bir sebep daha. Ben ıspanağın kekremsiliğini sevmişimdir hep, kekremsi suyunu kaşıklamayı. Niye mahrum ediliyordum ki bu lezzetten. Ama anneme göre ıspanak bu haliyle ikram edilemezdi misafire.

Sonra ne oldu? Kendi evim oldu. Hadi yap bakalım her hafta ıspanak!

Ne mümkün. Yıkaması bir işkence adeta. Onu yıkayana kadar üç çeşit yemek koyarsın sofraya. Ayıklaması... Saplarından birleştirip demet yapıp ince ince doğraması...


Anneciğim her hafta bu sıkıntıyı çekermiş de ben hala ıspanak istediğim gibi değil diye mızıldanırmışım.

Ya kuzu ıspanağa ne demeli. Tercihimiz çoğunlukla kuzu ıspanaktan yana olurdu. (Kuzu ıspanağının sapları da nasıl lezzetlidir. İster yemeğe katın, ister salata yapın.) O ise ufacık yapraklı, incecik saplı. Kök birleşimini bozmadan yıkanıp ayıklanacak. Düşünebiliyor musunuz, çamurunu- kumunu gidermenin zorluğunu?

Değerini anlamak için zorluğunu yaşamak gerek. Ben de öğrendim ıspanağın aslında ne de zorlu bir yemek olduğunu.

Bu hafta sonu kuzu ıspanak görünce hemen aldım. Ayıkladım, yıkadım. Yapraklarını börek, saplarını yemek yaptım.

Ispanak yemeğini hep annemden öğrendiğim gibi pişirdim. Annem hemen hemen bütün zeytinyağlı sebze yemeklerini soğanını kavurmadan yapardı. Soğanın kavrulması lezzeti artıyordur mutlaka ama benim ağız tadım buna alışmamış. Soğanı çiğden koymayı daha çok seviyorum.

Yıllarca ıspanak pişirdim. Sonra bir gün, hayatımda ilk kez ıspanağın dibini tutturdum. Olur şey değil, ıspanağın dibi nasıl tutar?

Anneme anlattım durumu. Hiç düşünmeden bana dedi ki:

" soğanı tencerenin dibine koymuşsundur"

Ağzım açık bakakaldım anneme. Evet, ıspanaklar suyunu süzene kadar beklerken soğanı doğramıştım ve ıspanağı yerleştirmeden tencereye boşaltıvermiştim soğanı. Yemeğe çiğden konan soğan hiç bir zaman tencerenin dibine konmazmış.

Yemeğin de bilgesiydi annem. Mekanı cennet olsun.

Alt tarafı herkesin bildiği bir yemek için bu kadar da ıspanak muhabbeti yapılır mı hiç? Anlatayım artık annemden öğrendiğim şekliyle.

Malzemeler:

1 kg kuzu ıspanağı
1 orta boy kuru soğan
1 tepeleme çorba kaşığı domates salçası
3 çorba kaşığı zeytinyağı
Bir avuç pirinç
Tuz, su


Yapılışı:

Ispanakların dip bütünlüğü bozulmadan sadece kök kısmı kesilir.  Varsa sararmış yaprakları ayıklanır. (Neden dip bütünlüğü bozulmadan derseniz, bir kere dibi çok lezzetli, kesilip atılmamalı bence. İkincisi;  ıspanak yaprak yaprak ayrılınca  düzgün doğrayabilmek için sıraya dizmek yıkamasından uzun sürüyor)

Üstünü kaplayacak kadar suda en az 10 dakika bekletilir. Ispanaklar su yüzeyinden toplanarak süzgece alınır. Su dökülür, kap dipteki kumlar gidecek şekilde yıkanır.

Kaba su doldurulur. Ispanaklar suya iyice batırıp çıkartılarak yıkanır. Su tekrar değiştirilir. Bu işlem kabın dibinde kum tanesi görmeyene kadar sürdürülür.

Yıkanan ıspanaklar suyunu tamamen süzene kadar süzgeçte bekletilir. Yemeğin lezzetli olması için yıkama suyunun tamamen süzülmesi önemlidir. Süzme için salata kurutucu kapları da kullanılabilir.

Soğan ayıklanır, yıkanır, ince ince doğranır.

Bir avuç pirinç yıkanır, kullanılana kadar suda bekletilir.

Suyu süzülen ıspanak istenirse yapraklarından ayrılıp sadece dip kısmı yemekte kullanılır veya tamamı yemeğe katılır.

İkişer santim uzunluğunda kesilen ıspanaklar tencereye yerleştirilir. Üzerine küçük doğranmış soğan, salça, tuz ve yağ eklenir. Karıştırılmadan kapağı kapatılır.

Kısık ateşte ıspanak kendi suyunu salana kadar pişirilir. Ispanak suyunu saldıktan sonra karıştırılır ve ara ara karıştırılarak kısık ateşte pişirmeye devam edilir.

Ispanak kendi suyunu çektiğinde, üzerine pirinç eklenir. Karıştırılmaz. Pirinçleri oynatmayacak şekilde tencerenin kenarından sıcak su ilave edilir.

Ispanağı biraz sulu seviyorsanız su miktarı yemeğin üzerini bir santim aşmalıdır. Susuz seviyorsanız, yemeğin üzerini kaplayacak kadar su eklemeniz yeterlidir.

Yine kısık ateşte, hiç karıştırılmadan pirinçler yumuşayana kadar pişirilir. Ocağın altı kapatıldıktan sonra yemek karıştırılır ve kapağı kapatılarak demlenmeye bırakılır.

Ilık ya da soğuk olarak, yoğurtla servis edilir.

Afiyet olsun.

20 Ocak 2011 Perşembe

Zeytinyağlı Bulgurlu Pazı Sarması



Pazıyı genelde börek içi olarak kullanırım. Yıkamasının kolaylığıyla ıspanağın önüne geçiverir hemen. Arada bir de sarmasını yaparım değişiklik olsun diye.

Bu kez bulgurlu zeytinyağlı sarmasını yaptım. Tam hazırlamıştım ki pazı sarmalarımı, Dokuzuncu Bulut 'un tarifi geldi. Annelerimizin yaptığı gibi kemikle pişen ayrıca muhteşem bir sos barındıran özel bir tarifti bu.

Sonradan da olsa niye ben de sos eklemeyeyim ki zeytinyağlı pazı dolmama dedim ve kendimce sosladım. Sosum basit, Dokuzuncu Bulut Aslı'nın yaptığı gibi zenginleştirilerek daha güzel lezzetler elde edilebilir. Ben bu seferlik elimdekilerle yetindim. Bulgurlu, domates soslu ve zeytinyağlı bu pazı dolması çıktı ortaya.

Malzemeler:

1 demet pazı

İç:
1 adet büyük soğan
1,5 su bardağı pilavlık bulgur
1 su bardağı sıcak su
1 tepeleme yemek kaşığı domates salçası
3 çorba kaşığı zeytinyağı
Maydanoz, dereotu, nane
Tuz, karabiber, kimyon, kekik

Sos:

Bir su bardağı kadar domates rendesi veya doğranmış domates
3 diş sarmısak
2 çorba kaşığı zeytinyağı
Yarım su bardağı su



Yapılışı

Pazılar yıkanır, sıcağa dayanıklı bir kaba konur. Üzerini kaplayacak şekilde kaynatılmış, ilk sıcağı giderilmiş su eklenir. 5-6 dakika beklendikten sonra suyu süzülür, pazılar soğumaya bırakılır.

Soğan ince çentilir,  zeytinyağı ile şeffaflaşana kadar kısık ateşte kavrulur.

Üzerine bulgur eklenir. 3-5 dakika soğanla birlikte çevrilir.

Salça eklenir 1-2 dakika da salça ile çevrildikten sonra 1 su bardağı sıcak su eklenir.

Ocağın altı ve tencerenin kapağı kapatılır. Bulgurun suyunu çekip kabarması beklenir.

Yeşillikler yıkanır ve ince doğranır. Ilımış ve kabarmış bulgura yeşillikler, baharatlar ve tuz katılarak, kaşıkla karıştırılır.


Soğuyan pazılar düz bir yüzeye alınır. Ortadaki sert damarı kesilerek çıkarılır. Elde edilen iki parça yaprak ister muska, ister kalem şeklinde sarılır.

Kesilmiş pazı damarları tencerenin dibine yerleştirilir. Sarmalar aralarında boşluk kalacak şekilde dizilir.

Domates, yağ ve ister dilimlenmiş, ister ezilmiş sarmısak yağ ile tavada çevrilir. Yarım su bardağı su eklenip karıştırılır ve sarmaların üzerine gezdirilir.

İç kapak olarak porselen bir tabak yerleştirilir. Tencerenin kapağı kapatılır ve kısık ateşte yaklaşık yarım saat pişirilir.

Afiyet olsun

18 Ocak 2011 Salı

Kuzukulağı ile Kısır Sarma - Gülümseten Ödül



Kuzukulakları tezgahlara yerleştiğine göre, ekşi tarifleri kuzukulağı ile sürdürelim. Eğer ekşi sevenlerdensiniz buyrun bu tabak size.

Kısırı taze asma yaprağına veya marul yaprağına sararak yemeyi tercih ediyorsanız, bir de kuzu kulağı ile deneyin derim. Kuzu kulağının kendine has ekşi tadı ile kısırın birlikteliği tadılmaya değer. İster sarın, isterseniz anam-atam usulu yaprağı kısıra bandırarak yiyin.

Kısırı nasıl seviyorsanız öyle hazırlayın ki kuzukulağının farkını hissedebilesiniz. Sadece kullandığınız ekşi miktarını yarı yarıya azaltmanızı öneririm.

Yaptığım kısırın tarifini veriyorum gene de. Fazla baharat içermeyen sade bir tarif benimki.

Malzemeler:

1 demet kuzukulağı
1 su bardağı köftelik bulgur
1 su bardağı sıcak su
1 tepeleme çorba kaşığı domates salçası
1 silme çorba kaşığı acı biber salçası
Yarımşar demet maydanoz, dereotu
5-6 adet taze soğan
Yarım çay bardağı sızma zeytinyağı
3 çorba kaşığı nar ekşisi 
1 çay kaşığı zencefil
Tuz

(Baharat çeşidi ve miktarı zevke göre değişebilir. Benim için zencefil tek başına yetiyor)

(Ekşiyi o kadar çok severim ki kuzukulağının ekşisi yetmez derseniz, istediğiniz kadar limon veya nar ekşisi ekleyebilirsiniz.)


Yapılışı:

Kuzukulakları iyice yıkanır. Sapları kesilir.  Sarılabilecek büyüklükteki yapraklar el dayanabilecek sıcaklıktaki su içinde 5 dakika tutulur. Sarılacak kadar yumuşaması yeterlidir.  Suyunu tamamen süzmesi için bir süzgece alınır.

Taze soğan, maydanoz, dereotu güzelce yıkanıp ince ince kıyılır.

Su kaynatılır, altı kapatıldıktan 1-2 dakika sonra köftelik bulgurun üzerine dökülür. Bulgur kabının kapağı kapatılır. 10-15 dakika beklenir.

Kabaran bulgura salçalar ilave edilir ve yedirene kadar yoğurulur. Tuz, zencefil, nar ekşisi ve zeytinyağı eklenerek yoğurulmaya devam edilir. İyice karıştıktan sonra kıyılmış yeşillikler konarak bir kaşık yardımıyla karıştırılır.


Kısır, kuzukulaklarına sarılarak afiyetle yenir.


Güncellenmiş Gülümseten Ödül

Sevgili arkadaşım Yemek Bir Aşk  ve Banudan Şımartan Tatlar beni bu güzel ödüle layık görmüş. Bu ödülü çok sevdim, herkesin yüzüne içten bir gülümseme getirebilmek ne güzel olurdu.

Arkadaşlarıma çok teşekkür ediyor ve bu ödülü bütün blog dostlarımla paylaşıyorum.



Ve diğer bir güncelleme:

Sevgili İçimdenGeldiğiGibi de beni bu ödüle layık görmüş. Nasıl mutlu ve bir o kadar da mahcup oldum anlatamam. Bazen günde 2-3 saatimi harcıyorum blog başında ama yine de yetişemiyorum arkadaşlarımın her yazısına veya gözümden kaçırıyorum bazı şeyleri. Bu vesileyle; farkına varmadan atladığım başka şeyler de olmuşsa eğer, üzgünüm inanın.

Şu Post-it'e bakar mısınız, bu hoş sunumu nasıl da atlamışım ben. Ayıpladım kendimi.


15 Ocak 2011 Cumartesi

Tatlı-Ekşi Düş (Limon ve Hindistancevizi Kremalı Minikek)


Baştan çıkaran lezzetler denince aklıma çilek ve çikolata geliyor. Benim vereceğim tarif ise bunun dışında. Baştan çıkarır mı bilmiyorum ama ekşi tadı sevmeyenlerin tattıklarında yüzlerini buruşturmalarına bile neden olabilir.  Yine de ben tatlı kadar ekşiyi sevenlere uygun bir lezzetle katılıyorum Pembe Düşbahçesi nin etkinliğine. Fazla ekşiden hoşlanmayanlara öneremiyorum bu tarifi ne yazık ki.

Yaptığım minikekin görüntüsü Tartelette'den aklımda kaldı. Yaklaşık bir aydır sitesine giremiyorum. İzleyen arkadaşlar varsa adresini mi değiştirdi acaba, beni bilgilendirirlerse çok mutlu olurum. İzlemeyi sevdiğim bir blogdu.

Minikekler için Standart kek tarifimi yarım ölçü kullandım. Bu ölçü ile 12 minikek kalıbına yeterli miktar elde ediliyor. Keki limon ve hindistan cevizi kreması ile tatlandırdım.

Malzemeler:

Kek için:

2 yumurta
Yarım su bardağından 1 parmak fazla toz şeker
1 su bardağından 2 parmak fazla un
1/4 su bardağı sıvı yağ
1/4 su bardağı limon suyu
1 limon kabuğunun rendesi
Yarım paket kabartma tozu

Limon Kreması için:

1 yumurtanın sarısı
2 silme çorba kaşığı pudra şekeri
1 limonun suyu
25 gram tereyağ

Hindistan cevizi Kreması için

1 kutu hindistan cevizi sütü
1 limon kabuğunun rendesi
2 tepeleme çorba kaşığı pudra şekeri
50 gram tereyağ

Süslemesi için

Hindistan cevizi ve limon kabuğu rendesi


Hindistan cevizi Kremasının Hazırlanması:

Hindistan cevizi sütü bir tencereye boşaltılır. Orta ateşte ara ara karıştırılarak koyulaşması sağlanır. Hacminin 1/3 üne düşünce ocaktan alınır.


Soğuyunca yağ eklenir ve çırpılır. Limon kabuğu eklenir. Karıştırmaya devam edilirken pudra şekeri azar azar ilave edilir.

Krema buzdolabında saklanır, iki üç gün içinde tüketilmelidir.


Kekin Hazırlanması:

Yumurtanın sarısı ve beyazı ayrılır. Yumurta akları şekerle katı kar haline gelene kadar çırpılır. Yumurta sarısı, limon kabuğu rendesi, yağ ve limon suyu eklenir. Kısa süreli karıştırılır. Un eklenir. En fazla 1 dakika karıştırılır. Kabartma tozu eklenir 10-15 saniye karıştırılır.


Kalıplara dökülür, soğuk fırına konur. Sıcaklık 170 dereceye ayarlanır. Yaklaşık 20 dakika pişirilir. Kürdan testi yapılır. Piştiyse fırından alınır, soğumaya bırakılır.

Limon Kremasının Hazırlanması:

Ben-mari usulü hazırlanacağından uygun bir kaba su konur, kaynamaya bırakılır. Sıcağa dayanıklı bir kapta yumurta sarısı, limon kabuğu ve şeker iyice çırpılır. Limon suyu eklenir. Kap kaynamakta olan suya oturtulur. Ateş kısılır ve pelte haline gelene yaklaşık 8-10 dakika kadar karıştırılarak pişirilir. Ocaktan alınıp yağ eklenir. Eriyene kadar karıştırılır ve soğumaya bırakılır.

Krema buzdolabında saklanır, bir-iki günde tüketilmelidir.

Minikeklerin Sunuma Hazırlanması

Kekler soğuduktan sonra ortalarından küçük bir kısım koni şeklinde çıkarılır.

Oluşan çukura çay kaşığı ile limon kreması doldurulur.

Kekin üzerine çorba kaşığı ile hindistan cevizi kreması sürülür.

Kremanın üzerine limon kabuğu rendesi eklenmiş hindistan cevizi serpilir. Servis edilene kadar buz dolabında saklanır.



Afiyet olsun.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Karnıbaharlı Börek (Soğanlı ve Tavuklu Börek Yutturmacası)


Karnıbahar keki ardından karnıbaharlı börek tarifi vermem illallah getirtmez umarım. Kekden artakalan haşlanmış karnıbaharlarımı börekte kullandım. 

Bu böreği, kızımın ağzına hiç karnıbahar koymadığı yaşlarında gerçek anlamıyla uydurmuştum. Soğanlı ve tavuklu börek sanarak hiç rahatsız olmadan yiyordu. Şimdi bile içinde karnıbahar olduğunu anlayamıyor ve karnıbaharı "yutturmak" için mükemmel bir yol olduğunu söylüyor. Yumuşak böreklerden hoşlanan kızım için en sevilen börekler arasında.

Üstelik bu börek çay sofralarından çok yemek sofralarının doyurucu lezzetlerinden biri olabilecek yoğunlukta.

Muhtemelen böreğimin benzerini başka anneler de çocuklarına karnıbahar yedirebilmek için yapıyorlardır. Ama vereceğim tarifi kimseden almadan kendim yaptığım için EstergonYeşil'in Ben Buldum etkinliğine gönderiyorum.

Malzemeler

5 adet hazır yufka
Orta boy haşlanmış karnıbaharın yarısı
250 gram kadar tavuk eti
2 büyük soğan
1 çay bardağı yufka için, yarım çay bardağı iç için çiçek yağı
1 çay bardağı süt
1 yumurta sarısı
Tuz, karabiber, kimyon, kekik ve acı kırmızı pul biber

Yapılışı:

Karnıbahar haşlanıp suyu süzülür. Soğanlar orta kalınlıkta doğranır. Tavuk eti küçük küçük doğranır.

Tavaya yarım çay bardağı çiçek yağı konur. Soğanlar kısık ateşte kavrulur. Soğanlar kahveringeleşmeden parlaklaşma aşamasındayken tavuk etleri eklenir. Ocağın altı açılır. 

Tavuklar suyunu salmadan rengi değişene kadar pişirilir. Ocak orta hararete getirilir. Haşlanmış karnıbahar eklenir. İyice ezilerek karıştırılır. 

Karnıbahar kavrulma kokusu gelene kadar 8-10 dakika çevrilir. Renk değiştirmeye başlayınca ocak kapatılır. 

Tuz ve baharatlar eklenir, güzelce karıştırılır. Kimyonu özellikle tavsiye ediyorum. Karnıbahar kokusunu tamamen örtüyor ve tavukla da güzel  uyum sağlıyor.

Hazırlanan iç soğumaya bırakılır.




Birer çay bardağı çiçek yağı ve süt iyice çırpılır.

Fırın tepsisine ıslatılmış yağlı kağıt serilir. Üzerine üç adet yufka, aralarına süt yağ karşımı sürülerek yerleştirilir. Üçüncü yufkadan sonra soğumuş iç yayılır. İki   yufka daha aralarına süt-yağ karşımı sürülerek iç malzemesinin üzerine yayılır.

Bir yumurta sarısı, bir çorba kaşığı sıvı yağ ile çırpılır ve en üst kata sürülür. Keskin bir bıçak yardımıyla dilimlere kesilir. Önceden ısıtılmış 200 C fırında bir saat pişirilir. Ilıyınca servis edilir.

Afiyet olsun.

6 Ocak 2011 Perşembe

Karnıbahar Keki



Karnıbahar keki tarifini Cook Almost Anything'de  görmüştüm. Zerdeçalın verdiği sarı renk üzerindeki morlar  çok hoşuma gitti. Tadı fena olmayacak gibiydi. Evdeki karnıbaharın yarısını bu tarife göre yapmayı denedim. Ben dört kişilik pişirdim ve ölçülerde hafif oynamalar yaptım. Özgün tarife buradan ulaşabilirsiniz.

Ard arda başka bloglardan örnekler verir oldum ama benim olmasa da  beğendiğim tarifleri paylaşmak hoşuma gidiyor.

Malzemeler

Küçük boy karnıbaharın yarısı (Pişmiş ağırlığı 300 gram geldi)
1 adet orta boy kırmızı soğan
3 yumurta
1 su bardağı un

2 yemek kaşığı tulum peyniri rendesi + 2 yemek kaşığı çökelek peyniri (Özgün tarifte parmesan ve çedar peyniri öneriliyor. Ben evdeki peynirleri kullandım)

1 çorba kaşığı zeytinyağı
Yarım çay kaşığı karbonat
Çay kaşığının ucuyla zerdeçal

8-10 adet taze biberiye yaprağı (dalı değil, yaprağın kendisinin adedi, bu tamamen benim tercihim, ağız tadına göre miktarlar ayarlanabilir)

1 yaprak taze fesleğen (Fesleğen tadının baskın olmasını istemediğim için bir yaprak kullandım, yeşil renk eksiğini tamamlamak için biraz da maydanoz ekledim.)

4-5 sap maydanoz
Beyaz biber, tuz

Yapılışı

Karnıbahar diriliğini kaybetmeyecek şekilde haşlanır, suyu tamamen süzülür ve soğumaya bırakılır.

Kırmızı soğandan bir kaç parça süslemek için piyazlık kesilerek ayrılır. Kalanı orta kalınlıkta doğranır. Biberiye yaprakları ince kesilir. Soğan ve biberiye zeytinyağıyla kısık ateşte soğanlar yumuşayana kadar kavrulur. Soğumaya bırakılır.

Un, karbonat ve zerdeçal bir kap içinde iyice karıştırılır. Peynir, tuz ve biber eklenir, tekrar karıştırılır.

Başka bir kapta yumurtalar çırpılır. İnce kıyılmış maydanoz, fesleğen ve soğumuş soğanlar eklenir ve karıştırılır. Ardından unlu karışımın üzerine dökülür. Tüm malzeme iyice karıştırılır.



Soğumuş karnıbaharlar küçük parçalar halinde çiçeklerine ayrılır. Un ve yumurta karışımına ilave edilir. Ezmeden homojen bir karışım oluşturulur.

Yapışmayan bir pişirme kabı kullanılması öneriliyor peynir fazlasıyla yapışacağı için. Hazırladığım az miktara uygun kabım olmadığı için tek kişilik kapları iyice yağlayarak kullandım. Peynirlerim de fazla eriyen cins olmadığı için hiç zorlanmadan pişirme kaplarından çıkardım.

Pişirme kabına aktarılan karışım, 180 C de 40-45 dakika pişirilir. (Benim fırınımın ayarı bozuldu, son günlerde çok yavaş pişiriyor, pişme süresinin fırından fırına değişeceğini gözönünde bulundurun lütfen)

Afiyet olsun.


Related Posts with Thumbnails