22 Mayıs 2009 Cuma

Gelincik Şerbeti

Gelincikleri sever misiniz, ya gelincik bebekleri ya da gelincik şerbetini?
Nazenin, kırılgan gelincikler kırları doldurdu. Güzel görüntülerine rağmen hassas yapıları onları toplayıp vazomuza koymaktan alıkoyuyor. Mutlaka yerinde izlemelisiniz güzelliğini.

Çocukluğumdan beri gelincikleri gördüm mü mutlaka bir iki gelincik bebek de yaparım ve onları götürürüm yanımda, arkadaşlık ederler bana.

Senede bir kez de gelincik şerbeti yapıp kendisine has kokusunu ve lezzetini tatmak da gerekli gelinciğin. Daha uzun süre bu lezzeti istiyorsanız, kolay gelsin epey bir çiçek toplamanız gerekiyor.
Eve getiremeyeceğim için klasik suda güneşte bekletilerek yapılan şekilde hazırlamadım şerbeti. Yazlığa kimbilir kaç gün sonra geleceğim, ne olur ne olmaz bozulmasınlar dedim. Buzdolabı versiyonunu hazırladım.
Malzemeler:
4-5 avuç gelincik taç yaprağı
1 diş (yarım santimetrekare kadar) limon tuzu
1 bardak toz şeker
Gelincik yapraklarının siyah kısımları makasla kesilir. İyice yıkanır. Limon tuzu dövülerek toz haline getirilir. Yapraklar, limon tuzu ve şeker iyice karıştırılarak ezilir. Cam kavanoza konup kapağı kapatılır, buz dolabına kaldırılır. Ben sonraki işlemleri 15 gün sonra yaptım. Gelinciğin rengi tamamen şekere geçer. Üzerine bir miktar su ilave edilir, erimemiş şekerler karıştırılarak eritilir. Süzülerek posası ayrılır. Elde edilen yoğun karışımı damak tadınıza göre su ile inceltip ilave şeker ile tatlandırın. Servis öncesi içine limon suyu da eklediniz mi içimi hafif, hoş bir içecek elde edeceksiniz.


Posted by Picasa

19 Mayıs 2009 Salı

Geceyarısı Çocukları


Salman Ruşdi’nin Gece Yarısı Çocukları adlı kitabını okumayı bitirdim.
Hindistan Pakistan tarihini yakından bilseydim kitapdan daha çok zevk alırdım . Aynı duyguları Kraliçe Loanın Gizemli Ateşini okurken de hissetmiştim. Benim yaşadığım yılları da Eco gibi anlatabilen bir yazar çıksın diye hala umutla bekliyorum, okuması ne kadar zevkli ve dolu dolu olacak benim için. Aslında Orhan Pamuk’a ne kadar da uyardı biriktirdiği eşyaları Masumiyet Müzesinde kullanmamış olsaydı.
Neyse Gece Yarısı Çocuklarına dönmeliyim. Google’dan haritasını bulup Hindistan-Pakistan-Keşmir- Bangledeş yolculuklarını ben de yaptım Salim Sina ile birlikte. Bazı anlatımların derinliğini kaçırdığımı anlıyorum, bildiğim konulardaki ironiyi keşfettiğimde.
Sürekli düşünerek okumak gerektiği için beni zaman zaman zorladı, ama okumayı sürdürmenin ödüllerini de verdi. Her insan düşünceleriyle, duygularıyla, yaşamıyla ülkesinin prototipiymiş meğerse.
Salim Sina’nın kendini unuttuğu bölümlerdeki 3.kişi ile Salim Sina’nın anlatışı geçişleri "Ruşdi gerçekten de güçlü bir yazarmış" dedirtti bana. Kesinlikle 2. hatta 3. kez okunmamı hakediyor bu kitap, daha iyi anlayıp daha çok zevk almam için.

15 Mayıs 2009 Cuma

Kitaplar, hayat onlar olmadan ne sıkıcı


Hazır bir blog edinmişken okuduğum kitapları da paylaşayım.
Benim kitaplara yaklaşımım tamamen subjektif, bunu baştan söyleyeyim. Bir kitabı beğenmem için geçerli kriterler ne edebiyat gücü, ne anlatım derinliği, ne verdiği mesaj, ne de güncelliği.
Kitabı elimden bırakamıyor muyum - işte güzel bir kitap
Kitapda ben de yaşıyor muyum - çok güzel bir kitap
Kitabı bitirip kapağını kapattıktan sonra bir süre daha kitapta yaşamaya devam mı ediyorum harika bir kitap
Kitabı okumayı bitirdiğimde boşluğa mı düşüyorum, ben ne yapacağım şimdi mi diyorum - muhteşem bir kitap
Benim ölçütlerim bunlar, dediğim gibi tamamen subjektif, bu nedenle okuduğum kitapları tavsiye ettiğimi düşünmeyin sakın. İsterseniz okuyun ve kendi ölçütlerinize göre değerlendirin.
Kitaplı günlerle...

Yaban Koyununun İzinde

 

Ankara'ya gitmem gerkiyordu bir günlüğüne. Okumakta olduğum kitap biraz kalınca olduğundan yanıma almak için okunmayı bekleyen kitaplarım arasından daha ince bir kitap seçtim. Haruki Murakami'nin kitabı "Yaban Koyununun İzinde". Uçak 1 saat gecikme yapınca Adnan Menderes'de okumaya başladım kitabı. Öyle sürükleyiciydi ki uçakta da elimden bırakamadım. Bütün gün, bir an önce dönüş saatim gelse de okumaya devam etsem diye bekledim. 22.55 uçağı için 21de Esenboğaya geldim ve devam ettim okumaya, İzmir için alçalmaya başladığımızda bitirdim kitabı.
Koyunlar, arkasındaki dağlar, çok basit anlatılmış, ama bu manzara düşüncemde öyle bir yer etti ki orada olmayı düşledim.
Konu bir dedektiflik öyküsünü çağrıştırsa da insanların kısırdöngülerini, kırıp aşamadıkları tutsaklıklarını anlatıyor.
Bana göre çok güzel, okunası bir kitap. Bu yazar ve kitabıyla tanıştığıma çok memnunum.

Zeytinyağlı Yerelması

Yerelmasını sever misiniz? Ben çok severim. Beni çocukluğuma götürür. Babamın pazardan filelerle dönüşünü hatırlarım. Hemen fileden 4-5 tane yerelması çıkarır, soyup yıkar ve elma gibi yemek üzere bize verirdi. Kendisi de bunu yaparken çocukluğuna dönerdi eminim.
Yerelmasını rendeleyip çiğden salata olarak da yiyebilirsiniz. Ben size kızımın da çok sevdiği zeytinyağlı yemeğinin tarifini vereceğim.
Soyulması biraz zordur, orjinal şeklinden dolayı. Babam çocukluğunda bir sepetin içine (dedemin ördüğü muhteşem sepetler) küçük çakıl taşları ile birlikte yerelmalarını doldurup, derede akan suyun içinde sürekli çalkalayarak kendi kendine soyulmalarını sağladıklarını anlatırdı. Anneciğim su dolu bir kabın içinde bıçakla kazıyarak ayıklardı. Ben ise patates soyacaklarını kullanıyorum ve çok rahat ayıklayabiliyorum.
Malzemeler:
1/2 kg yerelması
1 adet patates
1-2 adet havuç
1 adet kuru soğan
2 yemek kaşığı pirinç
1/2 limon suyu
Dereotu
Tuz
Zeytinyağı
Zeytinyağlı sebze olmasına rağmen şeker eklemiyorum çünkü yerelması oldukça tatlı, şeker içeren bir sebze.
Hazırlanışı:
Yerelması, havuç, patates soyulup yıkandıktan sonra doğranır, soğan ince kıyılır hepsi birlikte tencereye alınır. Zeytinyağı ve tuz eklenir. Birkaç kez çevrilir. Sebzeleri örtecek kadar ılık su eklenir, birkaç taşım kaynatılır. Pirinçler yıkanıp sırası gelene kadar ılık suda bekletilir. Sebzeler yumuşamaya başlayınca pirinç ve biraz daha ılık su eklenir. Piştikten sonra servis tabağına alınır, ılıdıktan sonra üzerine limon suyu gezdirilir.
Önemli nokta: Yerelması tamamen soğumadan yenmez, lezzetini bulması için tam olarak soğuması hatta bir gece buzdolabında bekletilmesi gerekir.
Servis sırasında üzerine dereotu eklenir.
Posted by Picasa

Zeytinyağlı Taze Bakla

Mevsimi geçti geçiyor taze baklanın, iç baklalar çıkmaya başladı bile.
Malzemeler:
1/2 kg taze bakla
1 adet orta boy soğan
1 demet dereotu,
1 çay kaşığı toz şeker
1 silme yemek kaşığı un
1/2 adet limonun suyu
Zeytinyağı
Tuz
Hazırlanışı:
Baklalar ayıklanır yıkanır. Soğan doğranır. Yağ, tuz, şeker, limon suyu, un ile birlikte tümü düdüklü tencereye konur. Orta ateşte hepsi birlikte hafifçe çevrilir. 1/4 çay bardağı ılık su eklenir. 20 dakika kısık ateşde pişirilir. Piştikten sonra daha sıcakken kıyılmış dereotlarının yarısı tencereye konur, karıştırılır ve dereotlarının biraz yumuşaması sağlanır. Kalan dereotu ve yoğurtla servis edilir.
Posted by Picasa
Related Posts with Thumbnails