30 Kasım 2010 Salı

Artemio Cruz'un Ölümü ve Kitap Mimi İçin Bir Ek


Artemio Cruz'un Ölümü
Carlos Fuentes


Latin Amerika yazarlarını seviyorum. Latin Amerika'daki devrimleri, karşı devrimleri anlatan kitapları merakla okuyorum. Fuentes'i ilk kez okuyacaktım. Kitapla ilgili hiç bir önbilgim yoktu, rastgele seçmiştim. Adının çağrıştırdığı gibi ölüme yaklaşmış yaşlı bir adamın hastane yatağında hissettikleriyle başladı kitap.

Kitabın ilk sayfalarında uzun uzun cümleleri okuyunca, ne oluyoruz, Kara Kitap'daki cümlelere rakip mi geliyor dedim. Neyse sonradan cümleler normal hale geldi. Bu sefer de yaşlı adam konuşuyor mu düşünüyor mu karmaşası yaşamaya başladım. Tam bunu çözdüm derken tarihte gidip gelmelere başladık. Hadi bunu da yakaladım bir ucundan bu sefer de aynı zaman diliminde olaylar ve düşünceler iç içe geçip karıştı. Artemio Cruz bir kez bile ölmezken ben bin kez ölüp dirildim.

Bu kitabı okuma sürecimi şöyle özetleyebilirim: Bu 300 sayfacık kitap tam 33 gün elimde kaldı. İlk yarısını 31 günde, son yarısını 2 günde okudum.

Epey geç ve güç oldu kitabı kavramam, yazarın anlatımına alışmam. Ama bir oldu ki pir oldu. Muhteşem bir kitapmış. Cümleleri tek başına ayrı bir lezzet, olaylar bütünlüğü içinde vurucu.

Artemio'nun çelişkileri nasıl da içimde. Olağanüstü bir yaşamda ne kadar olağan çelişkiler. "Bu beden benim değil, sevgilimin de hakkı var bu bedende" diyerek çatışmadan kaçarken sevgilisinin, savaşıp da yok etmediği düşman tarafından öldürülmesini sıradan yaşamıma uyarlamam ne kadar kolay. "Devrim adına yapılan yağmalar,  devrim yararına çalışmak bahanesiyle kendini sivriltmek" diye özetlenen yaşam çok yakın gelmez mi bize, ille de nesnesinin devrim olması gerekmiyor ki. 

Resmin dışında kalan şeyler? Ressamın çerçevesine girememiş ama onları görebilirsen resmi kavrarsın. Tek başına bu bile yeterdi kitabı sevmem için.

Bazı kitapların bazı bölümleri vardır. Tekrar tekrar, aklıma geldikçe döner döner okurum. Artemio'nun mirasını anlattığı bölüm işte böyle. Bir kez okumak yetmedi, bu kez anlamadığım için değil, büyük zevk aldığım için tekrar okudum, ve bir daha, bir daha okuyacağım.

Yazar Cruz'un hastalığı sırasında hissettiği acıyı öyle somutlaştırmış ki sizin de yaşamamanız imkansız. Ve de ruhundaki çırpınışlar, gidip gelmeler...

"Biz üçümüz..."  

Benim anlatabilmem mümkün değil, bu kitap bambaşka.

Tesadüf eseri  karşılıklı olarak birbirimizi mimlediğimiz Değerli AğzıBozukDüşmanı'nın mimi için miras bölümünden kısa bir paragraf:

işte onların mirası;
   onlara suratlarını, tatlı, uzak, her şeyi bugün yaptıkları, her şeyi bugün söyledikleri için yarınlardan yoksun suratlarını miras bırakacaksın; onlar bugünü simgeliyorlar ve bugünde yaşıyorlar; yarını umursamadıkları için yarın diyorlar; sen onların zoraki geleceği olacaksın, yarını düşünerek bugün kendini tüketeceksin; oysa onlar sadece bugünü yaşadıkları için yarın olacaklar;

28 Kasım 2010 Pazar

Kasım Tatları

İzlediğim arkadaşlarımın bloglarındaki tariflerden oluşturduğum Kasım ayı menümle karşınızdayım. Arkadaşlarım muhteşem tarifler vermeye devam ettiler ve ben, tam anlamıyla ne yapacağımı şaşırdım. İnanın  yaptıklarım yapmak istediklerimin belki de yüzde biri .


Fransız Soğan Çorbası

Çorbam Cafe Pepela'dan. Fransız usulü ya da değil, soğan çorbasını ilk kez yaptım. Üzerideki kızarmış ekmekler ve peynir ile başlı başına bir ziyafetti.


Kaşarlı Kule Kebabı
Umut Sepeti Zeliha' nın Kule Kebabını tavuk etiyle uyguladım.Peynirler katların görülmesini engelledi ama patates, soğan dilimi, tavuk, peynir katları ve domates sosuyla lezzeti bir harikaydı.

Yeşil Mercimek Salatası

Bu güzel salata Lezzete Dair Ne Varsa Yeşim'den. Yeşil mercimeği çok severiz, salatada kullanmak ise aklımın ucundan geçmemişti ta ki Yeşim'in tarifini görene kadar. İlk kez denedim ve çok sevdik.


Fırında Tandır Ekmeği

Ekmeğim Lezzet Sefası' ndan. Yapabileceğimi hayal edemediğim lezzetlerden biriydi. Sefa o kadar duru bir anlatımla karşımdaydı ki, birden cesaret buldum kendimde. Birkaç denemeden sonra Sefa'nın ki kadar güzel tandır ekmekleri yapabileceğimi umuyorum.

Hurma Marmeladı

Uzaklardan, sevdiklerimiz tarafından hediye olarak çok miktarda getirilen Trabzon hurmalarımızı Eylem'in  Mutfağı' ndaki tarife göre değerlendirdim. Hiç tahmin edemeyeceğim kadar güzel bir marmelat elde ettim.

Lahana Kapama

Lahana Arnavut Ciğeri' nden. Kabım biraz derindi. Ama bu pişirme tarzını o kadar sevdim ki en kısa zamanda uygun bir kap alıp, bu tarifi daha sık kullanacağım.


Pancar Turşusu

Hesapta olmayan şekilde fazla miktarda alınmış pancarları benim yöntemimle pişirseydim, biz tüketemeden bozulacaklardı. Mintinin Mutfağı Alev'in pancar turşusu imdadıma yetişti. Bir kaç kavanoza böldüm ve yaptıktan on gün sonra yemeye başladık. Tam kıvamında ve nefis bir turşu oldu. Turşuları yaptıktan sonra  Bir Terazinin Günlüğü 'nde Serpil'in pancarlı kek tarifini gördüm. İlk pancar alışımda onu da deneyeceğim.

Limonlu Sütlaç

Tatlımız Hafif Mutfak Nesrin'den. Bu tarifi görünce kayınvalidemin kendi kayınvalidesinin sütlaç pişirirken içine limon kabuğu koyduğunu ve güzel bir aroma elde ettiğinden bahsettiğini hatırladım. Nesrin'in tarifi limon kabuğundan ötesini de içeriyordu. Bu hafif ve aromalı lezzeti çok beğendim.


Beni yeni lezzetlerle buluşturan ve gelecekte buluşturacak olan tüm blog arkadaşlarıma teşekkürler.

26 Kasım 2010 Cuma

Kitap Mimi



Sevgili Zeliha beni yine mimlemiş. Cevaplamaktan büyük zevk alacağım bir mimle.

Mimin konusu şöyleymiş;

Kitaplığınızın karşısına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın.
Bir kitap seçmiş durumdasınız.
O kitap satın aldığınız, ya da hediye gelmiş bir kitap olabilir, o anı hatırlamaya çalışın.
İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın.
Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin.
Evet, ne güzel bir koku bu! 55.sayfayı bulun.
Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın. Daha sonra siz de 3 arkadaşınıza cevaplaması için gönderin.


Bizim evde kitaplar karmakarışıktır. Romanlar, felsefi kitaplar, bilimsel kitaplar, güncel kitaplar, mesleki kitaplar aynı kitaplıklarda yan yana dururlar. Eşim aynı yazarların kitaplarını ard arda yerleştirir ama yazarı aynı kitaplar yan yana olsa da farklı türde kitap serileri birbirini izler.  


Kitaplıklarımız da bir bütün değildir. Koridora, kapının arkasındaki boşluğa, yatak odasına eşim tarafından çakılmış raflara, anı ve hobi odamızdaki ve çocuklarımın odasındaki kitaplıklara dağılmıştır kitaplarımız. 

Hal böyle olunca nerede durup, gözümü kapatıp kitap seçeceğimi de önceden seçmek gerekiyordu. Romanların daha yoğunluklu olduğu koridor kitaplığını seçtim, sıra kitap seçmeye gelince dağınık yerleşimli kitaplığımda şansıma bir roman düşmedi. Oysa o kadar emindim ki kolumun hizasındaki rafta ard arda sıralanmış Ursula K. Le Guin kitaplarından birinin geleceğine.

Gecikmiş Modernlik  ve Estetik Kültür - Gregory Jusdanis

Evimizdeki kitapların çoğu eşim tarafından alındığı için alınış öykülerini bilmem ama bunu ben almıştım. 10 ya da 15 yıl önce. Hani satılmayan kitapları doldururlar bir sepete ve bir, iki liraya satarlar ya. İşte öyle bir sepetten almıştım. Yazarı da kitabı da daha önceden bilmiyordum. Sayfalarını karıştırınca Komşu'nun  bağımsızlığını kazanması ardından modernleşme süreci üzerine bir kitap olduğunu gördüm. 

Komşu'ya, Osmanlı'dan ayrılışına zaten özel bir ilgim olduğu için hemen almaya karar verdim. İyi ki almışım dediğim kitaplardan biridir. Huntington'da  okumuştum, Türkiye'nin asla Avrupa Birliğine alınmaması gerektiğini söylerken, birliğe alınmış Yunanistan gibi ortodoks ülkelerin de birlikten çıkarılması gerektiğini savunuyordu. Bu kitapta da dışarıda yaşayan bir Yunanlı ülkesini sorguluyordu. Ah komşum ne kadar çok ortak noktamız var!

Kitabınızın  kokusunun burnuma gelmesini severim ama uzaktan. Çok çook yıllar önce verem basilinin 50-60 yıl kitap sayfaları arasında canlılığını koruduğunu öğrenmiştim. Bizim eski kullanılmış kitap alma alışkanlığımız da olduğu için kitapların sayfalarını hızla açıp koklayamam asla. Bu da Sevgili Nesrin'in mimi için de bir ek olsun benim garipliklerime.

Gelelim 55.sayfayadan bir paragrafa;

Avrupa yönelimi, dörtyüz yıl içinde birikmiş bütün Şarklı "lekeler"in temizlenmesini zorunlu kıldı. Yunanlılar'ı da Doğu ile Batı arasındaki, "barbarlık" ile "uygarlık" arasındaki mücadelenin ön saflarına yerleştirdi. Avrupalılar'ın Avrupa ve Asya arasındaki, otoriter rejimlere karşı demokrasi adına verilen genel kavgaya dahil özgül bir mücadele olarak gördükleri Yunan Bağımsızlık Savaşı, Martin Bernal'a göre, Yunan kültüründe Mısır ve Fenike mirasının önemli bir yer tuttuğunu kabul etmiş olan "antik model"in çökmesine katkıda bulundu. Bunun yerine Alman Altertumwisenschaft'ının ürünü olan ve Yunan kültürünün Afrika-Asya kökenlerini inkar ederek Hint-Avrupa kaynaklarını öne çıkartan "Ari model"konuldu.

Ve de üç kişi seçme sırası:
Eğer kabul ederlerse

Aşiyanda
Ağzıbozuklarakarşıgelelim
Hafif Mutfak

mimliyorum. Yaşamanın ve kitabın tadına varacağımız günlerle...

25 Kasım 2010 Perşembe

Tavuklu Pilav




 Bu tarifim epey bir zamandır taslaklarda bekledi. Artık yayınlayacak başka şey kalmayınca mecburen tedavüle girdi. Ne tesadüf, Aylin'in arpa şehriyeli tavuk çorbası, Deniz'in  italyan otlu parmak tavuğu, Feriha Hanım'ın barbeküde tavuk şişi, Sultan'ın  nohutlu tavuklu pilavı gibi leziz tariflerle bir seri oluşturdu. 

Köy tavuğu yediğimiz eski zamanlarda evde tavuk haşlanınca, menü genellikle tavuk suyuna çorba, haşlanmış tavuk ve tavuk suyuna pilav şeklinde olurdu. Biraz otobur sayılacağım için bir menüde üç ayrı yemekte tavuk lezzeti bana hep fazla gelirdi. 

Artık ben tavuk haşlayınca suyunu saklıyorum ve tavuk etinin bulunmadığı bir menüde kullanıyorum. Bir misafirimin "tavuğu haşlamışsın, niye şöyle güzel bir tavuk suyuna çorba yapmadın" şeklinde sitemiyle karşılaşmadım da değil. Ben yine de sürdürüyorum böyle yapmayı.

Tarzım böyle olunca, klasik bir tavuklu pilav benim evimde çok az pişiyor. Rahmetli annemden gördüğüm gibi tavuğu önce haşlıyor, sonra yağda biraz çevirip pilavın yanında öyle servis ediyorum. Tavuk yemeyi pek tercih etmeyenleri de (kimi kastediyorum dersiniz?) pilavın içinden tavuk ayıklamak zorunda bırakmamış oluyorum.

Pilavı da çeşitli şekillerde pişiriyorum. Zamanım azsa pirinci kavurarak, zamanım yeterliyse sıcak suda bekleterek, o gün yemek yapmaya çok hevesim varsa hem hem sıcak suda bekletip hem de kavurarak pişiriyorum. (Ne sınıflama ama!) Bu pilavımı ikinci şekilde yaptım.

Malzemeler

Pilav için: (verdiğim ölçüler 6 kişi için çok rahat yetiyor, eğer yanında garnitürü bolsa 8 kişi için de yeterli)
2 su bardağı pilavlık pirinç
2+1/4 su bardağı su (sevenleri için tabii ki tavuk suyu)
3 çorba kaşığı sıvı yağ (veya tereyağ)
2-3 damla limon suyu
Tuz

Haşlama suyu için pirincin üzerini 1 cm geçecek kadar su ve 1 tatlı kaşığı tuz

Tavuk için:
2 adet derisi çıkarılmış tavuk göğüs eti
8-10 adet tane karabiber
Defne yaprağı veya adaçayı dalı
Tavuk etini kaplayacak kadar su
Kızartmak için 2-3 çorba kaşığı sıvı yağ veya tereyağ

Yapılışı:

Pirinçler ısıya dayanıklı yayvan bir kaseye alınır. Ayıklamaya ihtiyaç varsa ayıklanır. 1 tatlı kaşığı tuz eklenir. Çaydanlıkta su kaynatılır. Ocak kapatıldıktan sonra 1-2 dakika beklenir ve pirincin üzerine dökülür. Pirincin suyu oda sıcaklığına kadar düştükten sonra, su süzülür ve pirinçler zedelenmeden nazikçe nişastası gidene kadar iyice yıkanır. Süzgeçte süzülmeye bırakılır.

Pilav tenceresine 2+1/4 su bardağı su  (pirinci ölçtüğünüz bardakla) konur. Pirincinizin su çekme özelliğine göre ve ağız tadınıza göre su miktarı değiştirilebilir. Pilavı diri taneli tercih edenler için bu ölçü 2 su bardağından fazla olmamalıdır.

Suya sıvı yağ eklenir (Tane tane güzel pilav için bol yağ konması önerilir, -ben pek tercih etmiyorum, biraz taneler yapışıyor ama beni rahatsız etmiyor,-  ağız tadına göre miktar ayarlanmalıdır). Tuz ve birkaç damla limon suyu ilave edilir. Tencerenin kapağı kapatılır ve orta ateşte kaynaması beklenir.

Su kaynamaya başlayınca süzülmüş pirinçler eklenir. Kaşıkla düzeltildikten sonra kapağı kapatılır. Tencere yeniden kaynamaya başlayıp kapağından buhar çıkışı görülünce ateş kısılır. Hafif ateşte 15 dakika pişirilir. Pilav pişerken tencere kapağı hiç açılmaz ve karıştırılmaz. Ocak kapatılınca kapağı açılır ve üzerine temiz havsız pamuklu bir bez veya kağıt havlu serilir kapak yine kapatılır. Yaklaşık 5 dakika dinlendirilir. Kapağı açılır, bir kaşık yardımıyla pirinçler alt üst edilir. Bez ve kapak tekrar kapatılır. En az 10 dakika daha bekledikten sonra servis edilir.

Tavuklar yıkandıktan sonra tane karabiber, defne veya adaçayı yaprağıyla birlikte kaynatılır. Pişen etler alınır. Tavuk suyu daha sonra kullanılmak üzere ayrılır. Her bir çift göğüs eti soğuduktan sonra enine ve boyuna kesilerek 8 parçaya bölünür. 

Teflon tavaya 2-3  kaşık yağ konur ve kızması beklenir. Göğüs eti parçaları arkalı önlü kızartılır. İstenirse baharat ilave edilir. Çıtır etten hoşlanmayanlar için kızarmış etler demlenme aşamasında pilavın üzerine konarak yumuşaması sağlanır. Kızartılmış tavuk parçaları sıcakken pilavla birlikte servis edilir.


Afiyet olsun.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Zeytinyağlı Kereviz Türlüsü ve Mimler


Bir çeşit kış türlüsü sayabileceğim bu yemek, hafif tarifler arayanlara bir alternatif. Kereviz tadı ağır bastığı için kereviz türlüsü adını verdim. Kerevizle havuç ve patatesin uyumu genel kabul görüyor. Ben bir de ayvayı ekliyorum bu karışıma. Tadını ise çok seviyorum. Bakalım siz beğenecek misiniz?





Malzemeler:


2 adet kereviz (Yumrularını kullanıyorun, rayihasını sevdiğim için azıcık yaprak ekliyorum. Kalan yaprakları ise farklı şekillerde değerlendiriyorum.)
1 orta boy patates
2 orta boy havuç
1/2 ayva
1 büyük kuru soğan
1 büyük, sulu portakal
3 çorba kaşığı zeytinyağı
Tuz


Yapılışı:


Sebzeler yıkanır, kabukları soyulur. Soğan halka olarak, diğerleri elma dilimi şeklinde doğranır. Alçak kenarlı bir tencerenin içine dizilir. (Bu dizme şeklini Sevgili Meltem'den öğrendim. Ayvayı ben eklediğim için  özellikle ayvanın yerleştirilme şeklini belirtmek isterim.) Ayva çok çabuk piştiği için, önce diğer sebzeler özellikle de kereviz geniş tabanı aşağı gelecek şekilde dizilirken, ayvalar geniş tabanı üste gelecek şekilde sebzelerin üzerine dizilir. Ortasına soğanlar yerleştirilir.

Portakalın suyu sıkılır, zeytinyağı ve tuzla çırpılır. Sebzelerin üzerine gezdirilir. (Portakal sulu ise su eklemeye gerek kalmıyor, en az yarım su bardağı portakal suyu olmalı.) Orta hararetteki ocakta kerevizler yumuşayana kadar pişirilir. Soğuk olarak servis edilir.

Afiyet olsun.

Bir de Mim,

Sevgili Zeliha’cığım ve Emine'ciğim beni mimlemiş. Hatırlanmak çok güzel ama bu mimi cevaplaması oldukça zor, epey bir açık da verdirecek bana.

Eğer, “anne” sözcüğünü çok severim, “ama anne yaaa” söz dizisini hiç sevmem, dersem ne kadar da despot diye düşüneceksiniz.

Çağıl çağıl akan bir ırmak, zirvesi karlı bir dağ gördüğümde heyecandan mı bilmem gözlerimin yaşardığını söylesem,

Donuk bir bakışın bütün heyecanımı öldürdüğünü,

Kedi mırıldamasını duyabilmek için kulağımı kedinin boynuna dayadığımı, yüksek desibelli seslerin tümünü sevmediğimi,

Elinde silah ve benzeri tutulan hiçbir mesleğe sahip olmak istemediğimi, (ama -kendimle çelişir şekilde- balık avlamaktan büyük zevk aldığımı, bunu söylemekten nasıl da utandığımı )

Müzik kulağına sahip olabilmeyi ne kadar istediğimi,

Kendim olmasaydım, ideale en yakın insan kimse o olmayı dilediğimi,

Şehrin nimetlerinden çok da uzak olmadan, havası temiz, sakin bir yerde, kocaman ağaçların ve denizin yanında yaşamayı hayal ettiğimi,

Bu kadar alıngan ve çekingen olmamın en büyük kusurum olduğunu düşünürken, “hadi canım …. kusurların varken… “ diye düşünülmesinden korktuğumu,

Kötü huylarımın hiç birinden keyif almadığımı,

Küçücük bir çocuk gibi kahramanımın hala babam olduğunu,

En çok kullandığım kötü kelime olan “gıcık” dan artık vazgeçtiğim ve yerine başka bir kötü kelime koymadığım için mutluluğumu,

Şu an kaotik bir ruh halinde olduğumu,

“Her şey olacağına varır” sloganının özetlediği hayat felsefemden aslında hiç de memnun olmadığımı,

Mutluluk rüyamın bir nefes sıhhat gibi basit ama çok önemli olduğunu söylesem de, küçücük de olsa bir teknemin olmasının fena olmayacağını,

Karamsarlığın mutsuzluğun ta kendisi olduğuna inandığımı,

Nineciğimin duasıyla iman selametiyle ölmek istediğimi,

söylersem;

nerede kalacak benim ketumluğum?

Her şeyi açık ettim, bari Allah’ın bana ne söylemesini istediğimi kendime bırakayım.

Derken bir de ne göreyim? Sevgili Yeşim'ciğim de beni mimlemiş. Üstelik yedi maddede garipliklerimi ve yapamadıklarımı yazacakmışım. İyice ipliğim pazara çıkacak yani.

Mutfakta bardakların, tabakların, çanakların benim yerleştirdiğimden farklı yerlere konmasından hiç hoşlanmam.

Bulaşık makinesini, çamaşır makinesini çalışır halde bırakıp dışarı çıkamam.

Kalabalıkta ruhum daralır, hele alışveriş merkezlerinde.

Sabah erken, etrafta insanların az olduğu zamanlarda kedilere, köpeklere, kuşlara ve çiçeklere günaydın derim. Bazen abartıp tanımadığım insanlara  da derim, şaşkın şaşkın yüzüme bakarlar.

Konuşmaktan adeta korkarım, iki üç kelimeyle derdimi anlatıp kaçmak isterim.


Birine adres sormaktansa saatlerce dolaşıp ararım.

Sinir olduğum şeyleri sinir olduğum davranışları yapanlara söyleyemem. Sonra da madem ki söyleyemiyorsun, sinir olmaya hakkın yok diye kendime kızarım.



Sevgiler


20 Kasım 2010 Cumartesi

Çikolatalı Tart



Bayramın son günü sevdiklerime değişik bir tatlı yapmak istedim.  Buradan aldığım tarifi denedim. Bence Cafe'lerde kahvenin yanında bir porsiyonuna epey bir para verilen tatlılarla aynı lezzette oldu. Ama teyzemin  börek ziyafetinin yanında bu tatlının gölgede kalması kaçınılmazdı. Teyzeciğimin elinden çıkmış mercimekli, ıspanaklı ve peynirli böreklerle yarışması da imkansızdı. Ne de olsa ailecek börek düşkünüyüz biz. Eğer denemek isterseniz yanında şöyle koyu bir kahveyle tek başına tüketip lezzetine varın derim.

Tarifte verilen yağ ve un ölçülerini mutfak tartısında tartarak uyguladım. Bazı malzemelerin miktarlarında değişiklik yaptım. Mesela yumurtada.  Eğer tarifi daha önce tatmışsam  düşünürüm niye benimkinin lezzeti farklı diye. Yine de vazgeçemem bir şeyleri değiştirmekten.

Malzemeler

Tart hamuru için:
110 gram tereyağ (oda sıcaklığında)
60 gram pudra şekeri
3 yumurtanın sarısı
Bir çimdik tuz
200 gram un
20 gram kakao

Dolgu için:
240 gram bitter çikolata (160 gram=iki kare çikolata kullandım)
170 gram oda sıcaklığında tereyağ (150 gram kullandım)
50 gram toz şeker
60 ml koyu kahve (bir cezve koyu  türk kahvesi pişirip süzgeç kağıdından süzüp ölçüp kullandım)
4 adet jumbo yumurta ( 2 tam yumurta ve hamur hazırlarken kalan üç yumurtanın beyazını kullandım)

Ganaj için:
120 gram bitter çikolata (80 gram beyaz çikolata kullandım)
50 gram çiğ krema
2 çorba kaşığı oda sıcaklığında tereyağ (Bir çorba kaşığı tereyağı kullandım)

Yapılışı:

Yağ ve pudra şekeri iyice çırpılır. Yumurta sarıları ve tuz eklenerek yedirinceye kadar çırpılır. Hamur hafifçe unlanmış tezgaha alınır, yoğurularak yuvarlanır ve streç filme sarılır. 1 saat buzdolabında bekletilir.

Buzdolabından çıkarılan hamur iki yağlı kağıt arasında kullanılacak kaptan biraz daha büyük açılır ve kaba yerleştirilir, hamurun kenarları en az 2 cm yükseltilmelidir. Üzerine yağlı kağıt serilir ve fasulye gibi bir ağırlık konur. Önceden ısıtılmış 170 C fırında on dakika pişirilir (Benim fırınımda 15 dakikada pişti).

Bu arada dolgu hazırlanır. Bir kap içine çikolatalar kırılır. Ayrı bir pişirme kabında orta hararette yağ, şeker ve kahve kaynatılır ve kırılmış çikolataların üzerine dökülür. 2-3 dakika beklenir. Ardından nazikçe karıştırılarak çikolataların tam erimesi sağlanır. Hemen yumurtalar eklenerek el çırpıcısıyla çırpılır.

Pişmesi tamamlanınca tart fırından çıkarılır, üzerindeki fasulye ağırlıklar ve yağlı kağıt kaldırılır. Hazırlanan dolgu tartın üzerine dökülür ve 170 derece fırında 10 dakika daha pişirilir (Benim fırınımda yaklaşık 20 dakikada pişti, ilk on dakikadan sonra kürdan batırarak pişmesini kontrol ederek karar verdim).

Tart soğuduktan sonra ganaj hazırlanır ve tartın üzerine dökülür. Ganaj için çikolatalar bir kap içine kırılır. Ayrı bir kapta krema kaynatıldıktan sonra çikolatanın üzerine dökülür. 2-3 dakika beklenir. Nazikçe karıştırılarak çikolata tamamen eritilir, yağ eklenir, ganaj pürüzsüz hale gelene kadar karıştırılır. Servis tabağına alınan tartın üzerine dökülür. Buzdolabında bekletilir.

(Ben ayrıca soğuduktan sonra ganajın üzerine kakao eledim)

Afiyet olsun.

12 Kasım 2010 Cuma

Pirinç Salatası

Merhaba ,

İşlerimin bir kısmını toparladım, geride ise çok kısmı duruyor. Bayram tatili molası güzel oldu. Bayram sonrası   yoğunluk devam.

Bu kısacık arada sizleri ziyaret etmeyi, sizlerle sohbet etmeyi özledim. Taslak kayıtları karıştırıp yayınlanabilecek bir kaç tarif buldum.  Maksat muhabbet, tarif bahane ya...




Pirinç pilavını limon sıkarak, hatta içine marul karıştırarak yemeyi çok sevmeme rağmen hiç pirinç salatası yememiştim. İlk kez kayınvalidemde yedim, tam ağız tadıma göreydi. Kızım da çok hoşlandı. Kayınvalidemin tarifini ayrıca hazırlamayı düşünüyorum. Şimdilik kendi yaptığımı sizinle paylaşıyorum.

Blogları şöyle bir dolaştığımda gördüm ki önce pilav pişirilerek yapılan da vardı, sadece pirinç haşlanarak yapılan da. Ben bu kez pirinci yağsız haşlamayı tercih ettim, kendimce bir salata hazırladım.

Malzemeler:

1 su bardağı pirinç
2 su bardağı su
1 çay kaşığı tuz
5-6 sap taze soğan
1/4'er demet maydanoz, dereotu, nane
1 limon suyu
Sızma zeytinyağı
Ekşi nar taneleri, biberli zeytin, vd.


Yapılışı:

Pirinç, nişastası çıkana kadar iyice yıkanır. Bir tencereye 2 bardak su ve tuz konur. Su kaynayınca pirinçler ilave edilir. Pirinçler suyunu çekene veya istediğiniz yumuşaklığa ulaşana kadar orta hararette pişirilir. Ocak kapatıldıktan sonra içine 1 bardak soğuk su eklenir ve 2-3 dakika sonra suyu süzülür.


Ilıyan pirinçler ince doğranmış soğan ve yeşilliklerle karıştırılır. Limon, zeytinyağı ve tuzla hazırlanmış sos  gezdirilir. Arzuya göre içine diğer malzemeler eklenir.


Afiyet olsun

6 Kasım 2010 Cumartesi

Kısacık Bir Ara


Kısacık bir ara.
Bitirmem gereken işlerime yoğunlaşabilmek için.
Sizleri özleyeceğim.
Sevgiler

5 Kasım 2010 Cuma

Portakallı Kek



Sonbahar tatlarına devam. Mandalinadan sonra yeni mevsimin portakalları da çıktı. Biraz ekşi de olsalar dayanamayıp aldık. Portakal, oğlum için potakallı kek demek. Ben de onu kırmadım ve isteğini yerine getirdim. Kek yine Elmalı Kekte sözettiğim Sevgili Özlemin temel tarifi üzerine kurulu.

Malzemeler

Kek için:
4 yumurta
1 bardak toz şeker
1/2 bardak portakal suyu
1/2 bardak sıvı yağ
2,5 bardak un
1 paket kabartma tozu
2 portakalın kabuğunun rendesi

Sos için:
2 adet portakal
1 su bardağı şeker

Yapılışı:

Yumurta sarısı ve beyazı ayrılır. Yumurta beyazları toz şekerle birlikte beyaz köpük oluncaya kadar çırpılır. Sarılar eklenir kısa süreli çırpılır. Portakal suyu, yağ, portakal kabuğu rendesi eklenir. 2 dakika çırpılır.  Un eklenir 1 dakika çırpılır. Kabartma tozu eklenir 30 sn kadar çırpılır. Yağlanmış 25-30 cm çapında yuvarlak veya kare bir tepsiye dökülür. Soğuk fırına konur ve sıcaklık 170 Cye ayarlanır.

Sos:

2 adet portakal yıkandıktan sonra kabuğu rendelenir. Portakallar acısını çabuk atsın diye özellikle rendelenmelidir. Portakal kabuğu rendeleri kekin içine konur.

Portakallar kabuklarıyla birlikte bütün olarak küçük bir tencereye konur. Üzerini örtecek kadar su eklenir ve kaynatılır. Kaynayınca suyu dökülür. Yeni su eklenir ve tekrar kaynatılır. Bu işlem en az üç kez yapılmalıdır. Portakal kabuğu acısından hoşlanmayanlar bu işlemin sayısını artırabilirler.

Haşlanan portakallar boyuna ve enine dörde bölünür. Varsa çekirdekleri çıkarılır. Blendırdan geçirilerek pürüzsüs bir kavama getirilir. 1 su bardağı toz şeker ilave edilir. Ateşte çevrilerek şekerin erimesi ve kabukların şekeri emmesi sağlanır. Sıcak veya ılık olarak kullanılır.

Kek 40-45 dakika pişirilir, kürdan testi yapılır. Pişmişse fırından alınır. Kekin sosu emebilmesi için fırından çıkar çıkmaz  üst kabuğu bir bıçak yardımıyla kaldırılır veya bir çatalla kek üzerine bolca delik açılır. Hemen sosu dökülür. Soğuyunca servis edilir.

Afiyet olsun


4 Kasım 2010 Perşembe

Ödül


Sevgili Kitapçı Kız ve Sevgili Emine incelik gösterip beni bu hoş ödüle layık görmüşler.

Arkadaşlarımın beni layık görmeleri memnun etti. Onbeşle sınırlı olmasa bütün izleyicilerine göndereceklerdi. Veya bu ödül bütün okuyuculara gidecekti.  .

Şimdi ben ne yapayım? Ben seçim yapamıyorum ne olur siz de seçmeyin beni mi demeliyim. Kuralları yıkıp bu hoşluğu herkesle mi paylaşayım, yoksa  kurallara mı uyayım?

Ben hayatım boyunca kurallara yenik düştüm, yırtamadım kurallarla örülmüş kalın zırhımı. Kuralları yıkıp geçmek, isyan etmek istesem de başaramadım bunu. Yok yok, yıkamıyacağım galiba bu kuralı da. Ya da oyunun zevkine kaptırdım kendimi diyeyim de avunayım bari.

Bir başka yönü de var bunun. Oyun dedim ama ya oyun olarak algılamayanlar varsa?  Yaaa, bak beni hatırlamadı diyenler olursa? Boşver diyemem buna, üzülürüm bir burukluğun sebebi olursam kalplerde.

Ama bu ödül beni çok da mutlu etti, eğer ben uymazsam kurallara, kurallara uyup beni seçen arkadaşlarımı incitmiş olur muyum acaba?

Neyse ki 30 seçme hakkım var, iki arkadaşım göndermiş ya bana bu ödülü. Ama bir bakayım, izleyicilerim 30'un üstünde. Bu ödülü önceden alanları çıkarsam nasıl olur? Olur olur öyle yapayım ben. Bir de ödül kabul etmeyeceklerini baştan belirtenler var. Onları da zorlamayayım.

Ama şimdi ben kim daha önce bu ödülü aldı diye araştırmaya başlarsam zamanım yeter mi?

Bu satıra kadar okuyanınız oldu mu? Okuduysanız eğer şöyle diyor olmanız muhtemel " eee, yeter artık amma da mızmızlandın, tam sarkaçmışsın yani, bir oraya bir buraya gidip geliyorsun." Tamam tamam bitiriyorum.

Ben bu ödülü, bütün blog sahiplerine gönderiyorum ama sadece otuz izleyicimin adını yazmam gerekiyor kural gereği.

Bu ödül yemek blogu olmayan arkadaşlarımdan geldiğine göre öncelik yemek dışı bloglarada. Ama bir istisnam var. İlk izlemeye aldığım ve tariflerinden çok yaralandığım Sevgi.


http://antepliyemekler.blogspot.com/ tarifleriyle mutfağıma zenginlik katan,
http://asiyanda.blogspot.com/  çiçeklerinin, balıklarının güzelliğini yüce sözlerle harmanlayıp Yüce'ye ulaştıran,
http://begonvilliev.blogspot.com/ dekorasyon önerileriyle hayranlık uyandıran, yazılarıyla düşündüren,
http://kadirbekci53.blogspot.com/ bahçesinin zenginlikleriyle adeta resimli botanik ansiklopedim olan,
http://www.sihirliyazilar2.blogspot.com/ sihirli yazıların büyülü kalemi,
http://birteraziningunlugu.blogspot.com/ kapı  komşusuymuşuz gibi yakınlığını duyduğum,
http://deryayla.blogspot.com/ sıcacık, şirin,
http://sabahattingencal.blogspot.com/ bir mumu güneş gibi parlatan,
http://gencalsabahattin.blogspot.com/ bir sayfada bütün dünyayı barındıran,
http://ahmetgencal.blogspot.com/ yazılarıyla  beni şöyle bir silkindiren, kendine getirten,
http://agzibozukdusmani.blogspot.com/  zerafetle yol gösteren,
http://hobilerim-hobilerim.blogspot.com/ sıcaklığı yaşatan,
http://pisceswot.blogspot.com/ hayata tatlı bakış atan,
http://dekorapsuwasyon.blogspot.com/ her dalda var olan,
http://rusyena.blogspot.com/ yeni tanışsak da daha şimdiden kendine hayran bırakan,
http://kitaparsivim.blogspot.com/ - http://bebegimincicileri.blogspot.com/ ne yani bana ödül verdi diye ben ona vermiyecek miyim?
http://filizinevi.blogspot.com/ "ahh ben niye yapamıyorum" dedirten,
http://mekilaningezegeni.blogspot.com/  cıvıl cıvıl bir dünya sunan,
http://obezitecerrahisiblog.blogspot.com/ hayalinin peşinden koşmakla kalmayıp onu gerçekleştiren,
http://rmazan.blogspot.com/ yazılarıyla işte budur dedirten,
http://poshbutik.blogspot.com/ dağarcığıma dolap detoksunu kazandıran,
http://sanatnotlari.blogspot.com/ henüz tanışmaya yeni başlasak da başka şeyler de var dedirten,
http://www.bestamipalta.com/ bir yeni tanışım olan, 
http://emre-abf.blogspot.com/ daha tam tanışamasak da acaba kuşak farkı mı yaşayacağız diye düşündürten,
http://feministbiz.blogspot.com/ her kadının içineki feministi uyandıran,

Daha yazmak için hakkım var, şimdi de yemek blogları. İzleyiciler penceresindeki sıraya göre:

http://mutfaktakiruya.blogspot.com/ rüyaları gerçeğe dönüştüren,
http://yemekcininmekani.blogspot.com/ mekanının hakkını veren şef,
http://antepgelini.blogspot.com/ Antepgelini olmak her güzelin harcı değil dedirten,
http://susamcorekotu.blogspot.com/  Bu kadar sevilmek sayılmak nasıl mümkündür gösteren,
http://pembekurdele.blogspot.com/ adı gibi içimi açan,
http://mandalincikmazi.blogspot.com/ mandalinanın kokusunu, tadını yaşatan,
http://birtasimkaynasin.blogspot.com/ datlım, kıymatlım,
http://papatya68.blogspot.com/ adının ve mekanının güzelliğini yansıtan,
http://zencefilvetar.blogspot.com/gizemli tatların ustalarına,
http://bayramkombesi.blogspot.com/ ben sen, sen ben öyleyse biz,
http://selinkam.blogspot.com/ rumi'nin yansıması,
http://arnavutcigeri.blogspot.com/   uzak diyarlarda lezzetlerimizi yaşatan, yeni lezzetlerle tanıştıran,
http://kalpkurabiye.blogspot.com/    yaşam sevinci veren çilekkız,

http://lezzetedairnevarsa.blogspot.com/ hepsi ve herşey olan,
http://uydurukmutfak.blogspot.com/  sürekli uğradığım kapı komşum,

http://www.sonbahartatlar.blogspot.com/ hayata dair herşeyi paylaşan
http://miskokululezzetler.blogspot.com/ vazgeçilemeyen,
http://basittarifler-renkligezegen.blogspot.com/ lezzetleri ulaşılabilir kılan,
http://yemekbirask.blogspot.com/ aşkımızı dile getiren,
http://hafsahatun.blogspot.com/ güzellerin becerikli annesi,
http://gozdepasta.blogspot.com/ göze de mideye de  seslenen,
http://www.vakitbuldukca.blogspot.com/ ah bir de vakit bulsa şefleri devirecek,
http://birdemliksohbet.blogspot.com/ kendini adamış,
http://umutsepeti.blogspot.com/ umut ve dostluk pınarı,
http://annemineli.blogspot.com/ anne elini hakeden,
http://eyvahyemekyandiocakbatti.blogspot.com/ böylesi güzel bir anlatımın sahibi,
http://cafepepela.blogspot.com/ hem mideye hem ruha hitap etmeyi bilen,
http://yemekkvakti.blogspot.com/ yetişmekte zorlandığım hız tutkunu,
http://www.evimizdekilezzetler.blogspot.com/ evimin sıcaklığını yaşatan,
http://100de100marifet.blogspot.com/ parmak ısırtan marifetli,
http://tuzluvesekerli.blogspot.com/tuzun da şekerin de değerini bilen,

http://sifaliyemektarifleri.blogspot.com/ şifa dağıtan,
http://minetozanlioglu.blogspot.com/ mütevazi "acemi",
http://mintininmutfagi.blogspot.com/ sevgisini paylaşan,
http://lezzetsefasi.blogspot.com/ lezzetin sefasını yaşatan,

http://hafifmutfak.blogspot.com/ sağlıklı ve lezizi gösteren,

http://www.dokuzuncubulut.com/ izleyici penceremde değil ama beni yorumlarıyla yalnız bırakmayan, sevgi katkılı tariflerin sahibesi,

blog dostlarıma gidiyor benden ödüller.


Aaaaa buraya kadar okuyacağınızı düşünmemiştim. 30 dan fazla mı dediniz? Dalgınlık işte bazı arkadaşları birkaç defa yazmışım galiba, liste uzun olunca siz de 30dan fazla zannettiniz.

Sevgiler


3 Kasım 2010 Çarşamba

Zeytinyağlı Sinkonta


Sebzelerin zamanında yenmesi gerektiğine inananlardanım. Olabildiğince de uygulamaya çalışyorum bunu.  Bu yıl yaz sebzelerine kabakla veda ettim. Kabağın hafif ve sağlıklı hallerinden birini, yeşil kabak sinkontasıını yaptım. Benim tercihim yoğurtla başlı başına bir yemek olarak tüketmek.  İstenirse et yemeklerinin yanında da sunulabilir.

Malzemeler:

1/2 kg yeşil kabak
1 büyük soğan
3 diş sarmısak
2 orta boy domates
Yeşillik, özellikle de nane
2 çorba kaşığı zeytinyağı
Tuz

Yapılışı

Sebzeler yıkanıp kabukları soyulur. Kabaklar ince halkalar halinde doğranır. Soğanlar piyazlık doğranır, biraz tuzla ovularak acı suyu uzaklaştırılır. Sarmısaklar da ince halkalar şeklinde kesilir. Domatesler küp halinde doğranır. Tüm malzeme yağ ve tuz eklendikten sonra iyice karıştırılır. Fırına uygun bir kaba yayılır.

200 C de, kendi suyuyla kabaklar pişene kadar fırınlanır. Yeşillikler ince doğranır. Fırından çıkarılan kabaklar ile karıştırılarak kendi sıcağında yumuşaması sağlanır. Yoğurtla servis edilir.

Afiyet Olsun.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Hurma Zeytin


Sonbaharda kavuştuğumuz lezzetlerden örnekler veriyorum bir süredir. En güzellerinden biri de Hurma Zeytin. Kutsal Zeytin Ağacının mucize ürünü Hurma Zeytin.

Hurma Zeytinin özelliği; ağaçtan koparıldığı gibi, "olması" beklenmeden,  lezzeti tuz tarafından maskelenmeden yenebilmesi. Nasıl oluyor tam bilinmiyor. Bilinen Karaburun, Urla ve Foça'daki zeytin ağaçlarından elde ediliyor olması. Ağacı mı özel, yeri mi özel tam bir açıklama getirilemiyor. Denizden esen rüzgarın getirdiği bir mantar türü tarafından zeytinlerin hurmaya dönüştüğünü ifade etmiş Zeytincilik Enstitüsü. Şimdilik bilinen sadece bu.

Geçen yıl zeytin ağacının sadece bir dalındaki zeytinlerin hurmalaştığını diğerlerinin acı kaldığını gördüm. Zeytin Ağacından zeytini kiraz gibi dut gibi toplayıp ağacın altında yemenin zevkini anlatamam. Öyle çok severim ki hurma zeytini, benim için adeta bir çerezdir. Yanında ekmek olması, kahvaltıda olmam gerekmez. Avucumun içine alıp çekirdek çitler gibi yerim, dudaklarım tuzdan kavrulmadan.

Hurma Zeytin mevsimi geldi mi hemen alınırdı evimize. Bir süre sonra dayanması için tuzlanırdı çünkü. Amaç tuzlanmadan hemen almak ve zeytinyağının içinde korumaktı. Babam Ankara'daki, İstanbul'daki akrabalarımıza da gönderirdi. O kadar tembih ederlerdi ki "aman zamanı geçmeden bize de gönderin" diye. Çocukluğumun en güzel anılarındandır, dedemin evinde teyzem ve ağabeyimle birlikte bir kap hurma zeytin eşliğindeki sohbetlerimiz.

Başka bir ilimizde yaşarken mevsimi geldiğinde özlemle en yakın arkadaşıma anlatmıştım hurma zeytini. Tuzlanmadan yenebilmesini, lezzetini... Arkadaşımın tepkisi "Ben zeytini sadece tuzu için yerim" olmuştu. Sonra başkalarına da tanıtmaya çalıştım hurma zeytini, hatta tansiyon problemi olduğu için tuzlu yememesi gerekenlere de. Kendi çocuklarım da dahil hiçbiri hurma zeytini tercih etmedi, benim gibi sevemedi. Eşim bana eşlik etmeye çalışır ama bir-iki taneden fazla yiyemez.

Olsun varsın, ben mevsimi gelince alıyorum, sohbetsiz de olsa, tek başıma da olsa zevkle yiyorum Kutsal Zeytinimin mucize meyvesini.
Related Posts with Thumbnails