Kış soğukları başladı mı, annemin bir gözü bulutlarda bir kulağı dayımlarda olurdu. Ilık geçen kışlarda bile en azından bir iki gece "havanın don yapması" kaçınılmazdı.
"Bugün hava alçak korkmayın" veya "Bugün hava yüksek tetikte olalım" gibi esrarengiz konuşmalar geçerdi büyüklerin arasında. Sonra birden, nasıl nereden geldiyse don haberi, akşamın zifiri karanlığında annem alarm zillerini çalar, herkesi seferber ederdi. Bodruma inilir, eski "çaput" bohçası açılırdı. Bu bohçada eskimiş (gerçekten eskimiş, modası geçmiş değil) giysiler, divan örtüleri, perdeler bulunurdu. İşi yapan annem babam, biz çocuklar üşüyerek, titreyek peşlerinde. Karanlıkta, ay ışığında bahçemizin korkutucu, ağaçlarımızın gizemli görüntüsü karşısında büyüklerimizin yanına sığınmış halde.
Çaputlar alınır, bir kısmı ince şeritler halinde yırtılıp bağcıklar elde edilir. Sonra sırasıyla önce iki limon ağacımızın başına gidilir. Gövdesine güzelce çaputlar sarılır, bağlanır. Sonra portakal, mandalina ağacımıza gelir sıra. Neyse ki narenciye sayımız çok az, yoksa çaput mu yeter onları giydirmeye.
Eve girilmeden önce bir iş daha vardır yapılması gereken. Oldukça büyük bir kaba su doldurulur, en kuytu yere, merdiven altına konur. "Buraya don vurmaz, hayvanlar buradan su içebilir" derdi annem. Sonra önemli bir görevi yerine getirmenin huzuruyla eve girilir. Ağaçlar giysilere sarılmış, hayvanların suyu sağlanmış.
Dedemin de bir sürü mandalinası portakalı vardı. Ama onların gövdeleri sargıya ihtiyaç duymazdı, onlar turunca aşılıydı. Hayatımın ilk bilgilerinden biriydi sanırım bu, turunç ağacını kalbimde saygın bir yere oturtan bilgi. Ama dayımlar don haberiyle koşarlardı dedemin bahçesine, seraların talaş sobalarını yakmaya.
O zamanlar "sokak çocuğu" diye, gündüzün çoğunu sokakda geçiren, üzerinde anne-babasının fazla kontrolü olmayan çocuklara denirdi. Herşeye rağmen hepsinin gece oldu mu gidecek bir evleri vardı.
O zamanlar da her mahallenin bir "delisi" vardı. Sokaklarda yaşamayı seven ya da kendini etrafındakilerden soyutlamış, kendi dünyasında yaşayan. Ama herkes bilir onun evinin neresi olduğunu. Kolundan tutup evine teslim edilirdi mahalle sakinleri tarafından.
O zamanlar, don oldu mu tek derdimiz, narenciyelerimiz ve su bulamayacak hayvanlardı.
O zamanlar, bankamatik köşelerinde donarak ölen sokak çocukları ve adamlarının olmadığı zamanlardı.
Not: Değerli AğzıBozukDüşmanı 'na bana hatırlattıkları için teşekkür ediyorum.
Not: Değerli AğzıBozukDüşmanı 'na bana hatırlattıkları için teşekkür ediyorum.
20 yorum:
selam arkadaşım.bu soğuklarda benimde hemen aklıma gelen şey sokakta yaşamak zorunda kalan çocuklar olur. ne kadar üzücü.Allahım bütün sokakta yaşayanlara yardım etsin.
maalesef insanlar artık sadece kendini düşünür durumda bu çok acı birşey
ahhh "o " zamanlar.eski lakin yüreğimizde hep en taze yere sahip,özlemlerimizde gizli "o" zamanlar...
yüreğine sağlık canım.
sorunu da cevaplayayım gelmişken.ne yerinde bir soru sormuşsun aslında.ama cevabını bilmiyorum tam olarak.kara dutun yaprağı nasıl olur falan bilemeyeceğim lakin emin olduğum birşey var canım.biz hep meyve veren beyaz dut ağacının yapraklarını toplarız.sadece çok kart olmamalı diye biliyorum.ama bu konuyu sorsam iyi olur beni de merak ettirdin canım.sevgiler.
Güzel zamanlarmış o zamanlar..
Ne de güzel anlatmışsın,o don telaşınızı..
Benim de vardır öyle anılarım :)
Bizim burada hep seralar var,seralarda soba yakılırdı eskiden,şimdi daha gelişmiş teknolojik sistemle ısıtılıyor..
Eski günlerde annemler de yaşardı don telaşları..
Eski günleri özledim sanki....
haklısın sevgili sarkaç, şimdi en küçük mahallelerde bile.. evsiz çocuklar var ve biz onları düşünmeden rahatça uyuyabiliyoruz...
Bu yazıyı okuduğumda birden kendimi o bahçede ve ürküp titrerken buldum. Şehir çocuğuyuz ya ağaçlara çaput bağlandığını da şimdi öğrenmiş oldum. Kış için zengin mevsimi derler ama, o zamanlarda soğuk vardı, kış vardı kar vardı. Ama şimdi her şey ne kadar farklı....
ne güzel yazmışsınız...
keşke o bahsettiğiniz günlerdeki gibi kalsaydı herşey..
bankamatiklerde donan çocuklarında bir evi olsa idi..
yazık allah kimsenin başına vermesin..evini eksik etmesin.
Sevgili Sevda Deniz, kış soğuklarının daha bir kuvvetle ortaya çıkardığı gerçeklerimizden biri bu ne yazık.
Sevgili Kendimce, çok acı haklısın.
Sevgili Minti, bana o zamanlar dedirten bu kadar çok şey olmasına üzülüyorum.
Bilgi için çok teşekkür ederim. Beyaz dut düşündüm de galiba biraz daha ince yapraklı oluyor.
Sevgili Zeliha, evde bir telaş varsa çocuklar daha mutlu oluyorlar. Tıpkı biz çocukken olduğu gibi. Seralarda soba yakma işinin kalkması seracılar için büyük konfor oldu bizim buralarda da.
Sevgili Emine, o kadar çaresiz kalıyoriz ki, kendime üzülüyorum aynı zamanda.
Sevgili Antep Gelini, neyse ki bizim buralarda ağaçlara zarar verecek düzeyde don çok sık olmuyor. Yoksa narenciye gibi soğuğa duyarlı ağaçların yetişmesi imkansız olurdu.
Sevgili Deniz, insan haklarının başında geliyor her insanın barınma hakkının olduğu. Ama öyle evler var ki, daha çocukken kaçıp sokaklarda yaşamak tercih ediliyor. İnanılmaz ama gerçek.
Sayın Sarkaç,
Size bu satırları yazdığım anda, dışarıda (-)5 soğuk var, balkondaki masaya koyduğum termometre böyle gösteriyor.
Bahçede bulunan musluğun ağzını bile bağlayamadım soğuktan.
Bende yıllar önce,İstanbul/Aksaray'da,Valide Sultan Camisinin köşesinde donan adamı anımsadım yazdıklarınızı okuyunca..
Artık sokak köşelerinde kestane kavurup satanlarda kalmadı,bulursak bir tek boza.....
Ayrıca güzel sözleriniz için de teşekkür ederim.
Kalın sağlıcakla
Keşke herkes eskisi gibi olsa dimi
ne güzel anlatmışsın yaşadıklarını
Allah bu soğuklarda dışarıda olanların yardımcısı olsun.
sevgiler...
Bu güzel anıları, yakın bir zamanda kitabınızda okumak dileğiyle... Selamlar.
canım tatlı bir gülümsemeyle okurken yazdıklarını sonunda burkuldu içim fena halde Allah yardımcısı olsun sokakta kalanların Allah herkese sıcacık, sevgi dolu evler nasip etsin bizler de sahip olduklarımız için şükredelim güzel bir hafta dileklerimle...
Merhabalar; kış gerçekten çok hızlı geldi, işallah iz bırakmadan hızlıca gider...Bloguma bıraktığın güzel yoruma küçük bir buse ile teşekkür ediyorum...sevgilerrrr...
Ne güzel yazmışsınız gönlünüze sağlık. O nasıl ağaç sevgisidir ki tek tek korunmaya alınmış her bir ağaç. Bayıldım doğrusu. Evet bir de sokakta ki hayvanlar için de bu havalarla birlikte zor günler başlılor. Hepimiz elimizden geleni yapıyoruz onları korumak için.
Bu güzel paylaşım için teşekkürler.
Sevgiler.
bizde bahce deki su borularını bezlerle kaplardık.tabi bunu annem yapardı,biz sadece ligimizi
düşündügümüzden kimseyi düşünmek nefsimize iyi gelmiyor bananecilik daha iyi geliyor.sonrasıda depresyonlar gelsin.sevgilerle canım..
Çok etkilendim yazınızdan. anlattıklarınız ne güzel insanlık örneği anılar.. Şimdi pek çok değerimizi yitirdiğimiz gibi, sokakta korunmaya muhtaç durumdaki insanları, hele hayvanları düşünen hemen hemen hiç kimse kalmadı.
Değerli AğzıBozukDüşmanı,-5 bulunduğunuz yöre için alışılmamış bir soğuk olsa gerek.İnşaallah kısa sürer ve başını sokacak yeri olmayan canlılara zararı vermez.
Burada kestane kebepçılar var ama "tatlı bozaaa, ekşi bozaaa" seslerini duymayalı yıllar oldu.
Sevgili Yeşim, duana yürekten katılıyorum.
Sevgili Aşiyanda, iltifat ediyorsunuz.
Sevgili Mine, teşekkür ediyorum ve içten Amin diyorum.
Sevgili AnneminEli, inşaallah. Buseler karşılıklı.
Sevgili DokuzuncuBulut, büyüklerimiz ağaç sevgisini içimize yerleştirdiği için biz şanslıyız. Sokak hayvanlarını önemseyen kişilerin bu kadar çok olduğunu bilmek de ne kadar mutluluk verici.
Sevgili Selinka, ben de su borularının donmasını daha soğuk bir şehirde oturduğum sırada yaşamıştım.
Bananecilik diye ifade ettiğin durumu anlıyorum. Sanırım bazı yol göstericilere ihtiyaç var. Örneğin sokak insanlarına bireysel yardım çok zor. Acı bir gerçek ama yaşanan olaylar onlara yaklaşmaya korkutuyor. Kurumsal bir yardıma katkıda bulunmak daha doğru sanırım.
Sevgili Begonvilli Ev, teşekkür ederim. Blog dünyasına girdikten sonra umutlarım arttı. Sizin gibi, bu konuya duyarlı kişileri tanıdıkça mutlu oluyorum. Bundan 10,15 yıl önce sokak hayvanlarını besleyenlere "meczup" gözüyle bakardı diğer insanlar. Şimdi tabiri caizse kelli-felli, okumuş-yazmış insanların sayısı arttıkça bu işi yapan, diğer insanlar da eğitiliyor, bakış açıları değişiyor.
Değerli blog dostlarım, hepinize sevgi ve saygılar.
Maalesef bu don beni de çok üzdü.Sabahleyin donan çiçeklerimi görünce çok üzüldüm.Selamlar.
O zamanlar dünya ne kadar da güzelmiş bugünle kıyaslandığında. Herşey kötüye gidiyor. Bizim bahçeli müstakil evimiz, hayvanlarımız vs. olmadı hiç. Hep apartman dairelerinde büyüdüm. Bu yüzden sizinkilere benzer anılarım yok. Ama çok soğuk havalarda benim de aklımdan çıkmaz, evsizlerin nerede yatacağı, geceyi nerede geçireceği. Birçok kişinin donarak öldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Maalesef bu kişilerin çoğu akli dengesi yerinde olmayan kişiler. Belediyelerin bazen onları toplayıp spor salonlarına götürdüğünü duyuyorum ama orada durmayıp kaçtıkları söyleniyor. Bu durumda başka ne yapılabilir bilmiyorum. Akrabaları da sahip çıkmıyorlar... "O zamanlar" çoktan geride kaldı; artık zorluklarla dolu "bu zamanlar"da yaşıyoruz.
Değerli Kadir Bey, umarım kökleri donmamaıştır ve baharda daha bir canlı şekilde sürgün verirler.
Sevgili Sihirli Yazılar, bu zamanları yaşıyorum ve sanırım çözüm üretemediğim için de o zamanları özlüyorum. Anılar da böylece akıveriyor klavyeme. Evsizlerin büyük kısmı psikiatrik problemi olanlar dediğiniz gibi ve çok daha profesyonel bir bakım ve ilgi gerekiyor onlar için.
Yorum Gönder