28 Kasım 2015 Cumartesi

Karnıbahar Köfteleri


Doğada ne sonbahar solgun ne de kış gri.  İnsan ruhu güneşin aydınlığının azalmasıyla çöküntüye meyilliyken doğa rengarenk. Güneşe söz geçiremesek de sebzelerin renkleriyle sofralarımız hala aydınlık, hala renkli.

Karnıbaharın beyazı, havucun turuncusu, pancarın moru, brokolinin yeşili köftelerimin rengi.

Neler Kullandım:

Ana malzeme:
Yarım kilo kadar karnıbahar
1 irice soğan
1 yumurta
2 su bardağı irmik
Nane maydanoz dereotu
Karabiber, kimyon, kekik, yenibahar, acı pul biber, tuz
3-4 çorba kaşığı galeta unu

Renkli malzeme:
1 havuç
Yarım küçük yumru pancar
Bir avuç kadar brokoli ağaççığı
Yarım çay kaşığı zerdeçal

Kaplama:
3-4 çorba kaşığı mısır unu
1-2 çorba kaşığı galeta unu
Yarım bardak kadar su

Pişirmek için tavayı yağlayacak kadar sıvı yağ


Nasıl yaptım:
Karnıbahar ve brokoliyi küçük küçük ayırıp yıkadım ve buharda yumuşayana kadar pişirdim. Soğanı, pancarı ve havucu rendeledim.

Karnıbahar ılıdıktan sonra patates ezici ile iyice ezdim. Rendelenmiş soğanı, kıyılmış yeşillikleri, yumurta, irmik, tuz ve baharatları ekleyerek yoğurdum. Elde ettiğim harcı dörde böldüm. Ezdiğim brokoli ile karıştırırak yeşil, rendelenmiş pancar ile mor, rendelenmiş havuç ile turuncu köftelerimi yaptım. İstenirse havuç da buharda pişirilebilir. Ben bu kez çiğden rendesini koydum. Kalan son parçaya da yarım çay kaşığı zerdeçal ekledim. Malzemelerimi karıştırıp köfte şeklini verirken kıvam ayarlamak için az miktarda galeta unu ekledim.

Ayrı bir kapta mısır unu ve galeta ununu karıştırdım. Azar azar su ilave ederek köfteleri kapayacak kıvama getirdim. Tavayı kızdırdıktan sonra az miktarda sıvı yağ koydum. Yağ da ısındıktan sonra köfteleri mısır-galeta unu karışımına bulayarak orta hararette pişirdim.

Yeşil malzeme için ıspanak koysam daha renkli olacaktı ama evde yoktu. Brokoli rengi köftede kaybolmuş olsa da lezzeti yeşili hatırlatıyordu.

Köftelerimi ılık olarak sarmısaklı ve kıyılmış yeşillikli yoğurt eşliğinde servis yaptım.

Afiyet olsun...


Son bir not vegan ziyaretçilerim için:
Pancar köftesi tarifi için gelen vegan ziyaretçilerim olduğunu öğrendim. Sebze köfteleri tariflerimde yer alan yumurtayı sadece ev halkına hayvansal protein olsun diye koyuyorum. Yumurtasız yaptığımda da köftenin şeklini koruması problem olmuyor. Tariflerden yumurta ve sunumdaki yoğurdu çıkararak gönül rahatlığı ile uygulayabilirsiniz.

27 Kasım 2015 Cuma

Balkabağı Tatlısı


Minik bahçemin kabaklarından kabak tatlısı yapmazsam olmazdı. Aslında kireç suyuna yatırılarak yapılan Antakya usulü balkabağı tatlısını daha çok seviyorum ama nasıl yapıldığını bilmiyorum. Kabak tatlısını annemden öğrendiğim şekilde yapmaya devam ediyorum.

Kabak tatlısını çoğunluğun sevdiği şekilden farklı yapıyorum. Şekeri içine çeksin ve suyunu salsın diye kabak dilimlerinin üzerine şeker koyup bekletmiyorum. Tam tersine suyunu salmaması için uğraşıyorum. Çocukluğumdan damağımda kalan lezzeti böyle yakalıyorum.

Balkabağı tatlısını az miktarlarda yaparsam sulanması ile uğraşmam gerekmiyor.Yarım kilo balkabağı kullanmak yeterli oluyor. Pişince azıcık kalıyor ama zaten tatlıları fazla yemek de iyi değil. 

Neler kullandım:

Yarım kilo balkabağı
150 gram toz şeker
2 adet karanfil

Üzeri için tarçın ve ceviz

Nasıl yaptım:

Kabakları yaklaşık 2şer santimlik küpler halinde doğradım, tencereye aldım. Üzerine şeker ve karanfili ekledim. Kapağını kapatarak en küçük ocakta kısık ateşte pişirmeye başladım. Tencerenin tabanını incecik kaplayacak kadar su saldıktan sonra ocağı yüksek ateşe getirdim, kapağını kıynışık bıraktım. Asla karıştırmadan kabağın suyu ağdalaşana kadar pişirdim. Dibini tutmaması için pişerken başında ayrılmayıp sık sık kontrol ettim.

Kabakları küçük doğradığım için pişmemesi de söz konusu değil. Ağdalaşan şeker de kabakların eriyip ezilmesine karşı bir kaplama oluşturuyor. 

Tencerenin altını kapadıktan sonra oda sıcaklığına kadar soğumasını bekledim. Soğumuş kabakları servis tabağına alıp tarçın ve ceviz serperek ikram ettim.

Afiyet olsun...

23 Kasım 2015 Pazartesi

Şundan Bundan Göz Kararı El Ayarı Havuç Helvası


Sonbaharın güzel renklerini anlatmaya siyah havuçla devam ediyorum. Siyah havucu genellikle atıştırmalık tatlılar yapmada kullanıyorum. Bazen kek bazen de salataların içine giriyor. Bu yılın ilk siyah havucunu yine bir atıştırmalıkta kullandım. Daha önce verdiğim cezeryemsi tarifimden farklı birşeyler yapmaya karar verdim ve ortaya fotoğraftakiler çıktı.

Şundan bundan göz kararı el ayarı yaptım havuç helvamı. Yemek blogu iddiam yok, yaptıklarımı paylaştığım hobi alanım burası. Yaparken ölçüp biçmedim, aklıma geleni gözümün kestiği kadar koydum. O nedenle tarif vermeyen bu tarifimi hoşgörürsünüz umarım. Tarif değil de fikir paylaşmak yaptığım.

Önce siyah havuçları rendeledim. Biraz tereyağı ile orta hararetli ateşte suyunu çekene kadar kavurdum. Ekşimsi bir lezzet arzuladım ve küp doğradığım 5-6 kuru kayısıyı da ekledim. Baharat olarak da kakule tohumlarını seçtim. Koyulaştırmak için nişasta yerine unu denemek istedim. Biraz helvamsı bir tadı hayal ettim damağımda. Birkaç kaşık unu başka bir tavada kokusunu çıkana kadar kavurduktan sonra havuçların içine ekledim. Kısık ateşte iyice birbiriyle özleşene kadar çevirdim. Ceviz ve fındık kırıklarını da koydum. Sıra geldi tatlı şerbeti vermeye. Şeker şerbeti yerine de pekmez kullandım. İstediğim tada gelene kadar pekmez ekledim. Helva kıvamını aldırmak için biraz da sıcak su ekleyerek bir süre daha orta hararette karıştırarak pişirdim.


Helva ılıdıktan sonra yağlı kağıt arasında dikdörtgen şeklini verip dolaba kaldırdım. Ertesi gün yağlanmış bıçakla küpler halinde kesip fındık kırıklarına buladım.

Az yağlı, az şekerli helvam hazır.
Afiyet olsun...

22 Kasım 2015 Pazar

Tane Baharatlı Brokoli Kavurması


Mevsimin dönmesiyle kış sebzeleri mutfağımı renklendirmeye başladı. Kış mevsiminin zihinlerde yarattığı puslu beyaz gri algının tam tersine pazar tezgahları yazla yarışacak denli renkli. Brokolinin yeşil ağaçları da her gördüğümde gel beni al diyor. 

Çocukluğumda bilmediğim mutfağımız için nisbeten yeni bir sebze brokoli. Tanışmam geç oldu ama güç olmadı. Salatası, çorbası, yoğurtlaması, kavurması ile mutfağımdaki yerini sabitledi.

Neler kullandım:
Yarım kilo brokoli
1 adet irice soğan
1 diş sarmısak
2 çorba kaşığı zeytinyağı
1 çay kaşığı zerdeçal
Birer çay kaşığı tane hardal, tane kimyon
Tuz


Nasıl yaptım:
Brokoli ağaççıklarını ayırıp yıkadıktan sonra buharda 10 dakika pişirdim.

İrice bir soğanı yemeklik doğrayıp orta hararetli ocakta zeytinyağıyla şeffaflaşana kadar kavurdum. Hardal ve kimyon tohumunu ekleyerek 1 dakika daha çevirdim. Tuzda ezdiğim sarmısağı ve zerdeçalı da ekleyerek 1-2 dakika daha karıştırarak pişirdim. Buhardan aldığım brokolileri sıcak sıcak tavaya koydum ve 5 dakika daha çevirerek pişirdim.

Ana yemeğin yanında eşlikçi olmak üzere sıcak olarak sofraya getirdim.

Afiyet olsun...

16 Kasım 2015 Pazartesi

Sıfır Sayı




Eco romanlarını okumayı seviyorum. Kurgu karakterlerini tarihsel olaylarla bütünleştirirken bana salt hayal satmıyor. Tarihi ve yabancısı olduğum kültürleri de aktarıyor. Bu aktarım sırasında da beni epey zorluyor. ‘Google’lama romanları der oldum son zamanlarda beni iyice zorlayan bu tür romanlara.



Eskiden yazarın veya çevirmenin eklediği dipnotlar veya uzun sonnotlarla yayınlanırdı bu tarz kitaplar. Artık başvuracağım kitap içi referanslar yok malesef. İyi ki elimin altında internet var da okuduklarımı anlayabiliyorum. İkide bir internetten birşeyler aramak okuma konsantrasyonumu ve zevkimi de bozmuyor değil ama bilgim, kültürüm yetersiz diyerek okumaktan da vazgeçmek istemiyorum.



Anlatılan olayları daha iyi kavramak için tarihsel bilgilere bakıyordum, bilmediğim terimlerin anlamlarını araştırıyordum, dünyayı yönlendiren öğretilerin temel bilgilerine göz gezdiriyordum. Şimdi yazarlar bir adım daha öteye gitti göndermelerinde. Yeni kitapları okurken sürekli ‘google’ma yapıyordum. Yazar bir ifadeyi mi veya bir giysiyi mi tarif edecek, falanca ressamın falanca tablosundaki gibi diyordu. Google’dan o resmi aramam gerekiyordu. Bir duyguyu mu anlatacak, falanca bestecinin filanca eserinin verdiği duygu diyordu. Sayelerinde müzik dinleyip resim galerilerinde dolaştım sağolsunlar. Dünya sanatına aşina olmak güzel de, göndermelerin yoğunluğu benim kitap okumamı zorlaştırıyor



Eco da göndermeleri seven bir yazar. Sıfır Sayı da göndermelerden bol bol nasibini almış. Üstelik kitaptaki “negro” yazar olan kahramanına bu tür anlatımlardan söz ettirerek benim gibilere müstehzi bir göz kırpmayla selam gönderiyor, böyle bir romanı okumak için okuyucuları sanat tarihi dergilerini karıştırmak zorunda bırakmaktan duyduğu hazzı gizlemiyor. Kitabın kahramanı gibi Eco da birinin bakışını veya ruh halini mi anlatmak istiyor, hemen başvuruyor göndermelere.



“Bana İsmail de”  anlaşılabilir bir gönderme. Ne de olsa hepimiz Moby Dick’i ya okudu ya da seyretti. Gerçi onda da, İslam kültürünün aktardığı İsmail ile bağdaştırmakta zorlanıp Eski Ahit’teki İsmail yorumuyla düşünmek zorunda kalmak gibi karmaşa yaşıyorum kendi adıma.



Ama Pulitzer ödüllü bir yazarın filmi de çekilmiş San Luis Rey Köprüsü’ne gelince bocalamak bile değil, doğrudan anlamıyorum. Haydi başvur Google’a. Bu kitabı okumamış olmak benim eksiğimdir ama gazetici topluluğunun halini anlamak için şimdi ben o kitabı okumalı veya filmini mi izlemeliyim?



Edebiyatçılar betimleme yapmayı beceremez mi oldular diye düşünmüyorum. Sanırım onlar da zamanın anlayışına göre yazıyorlar. Televizyonun görselliğine boğulmuş yeni nesil okur uzun uzun tasvirler okumayı sevmiyor. Olaya odaklanmak, onları da hızla okuyup geçip sonuca ulaşmak istiyor. Olayın kişiye ve eşyaya, eşyanın ve kişinin olaya etkileri pek de önemli değil onlar  için. Oysa bir eski nesil okuyucu olan benim için sonuca ulaşmak yeterli değil. Sonuca doğru yol alırken ortaya çıkan etkileşimler ve kitapta kendimi kaybetme hazzı daha önemli.



Betimlemeler olmayınca kitap belgesel canlandırması gibi geliyor bana. Hani vardır ya belgeselde anlatıcı konuşurken, oyuncular o çağın kıyafetleri ile hayali bir mekanda olayı canlandırılar. Olayın kahramanlarını içselleştirmeden, acılarından sevinçlerinden etkilenmeden, bir zamanlar böyle birşeyler olmuş diye izlenen türden. İşte öyle oldu Sıfır Sayı’yı okumak. Okudum ders kitabı okur gibi. Çok şey öğrendim somut kötü gazetecilik örneklerinden. II.Dünya Savaşı’na göz attım. Amerikan kültürünün yayılmacılığının sadece bizi değil Avrupa Kültürünü de kemirdiğini gördüm. İş hayatında kadın olmanın problemleri bir kez daha önüme geldi. Bilmediğim bir çok tanım ve kavramla tanıştım. Ne var ki Foucault Sarkacı’nda Casaubon ve Belbo  ile ordan oraya koştururken, onlarla üzülür, onlarla heyecanlanır, onlarla korkarken, Colonna’yı uzaktan bakan bir seyirci gibi izlemekle kaldım.



Eco’nun önceki kitap karakterlerinin Colonna’ya üstünlüğü yoktu. Hepsi kaybedendi. Kimi hem kaybedendi hem de kaybolmuştu. Colonna’yı benimseyememin nedeni yeni nesil okura yönelik betimlemelerden uzak anlatım olabilir mi?



Ne  kötü gazetecilik, ne mussolini teorileri, ne ülkemize kadar uzanmış gladio, ne de güç savaşlarında piyon olanlar... Bu kitapta anlatılanlardan çok yazım tarzına takılıp kaldım. Oysa bu ne Eco için ne de benim için yeniydi. Yeni olan eski nesil bir okuyucu olduğumu kabullenişimin ağırlıydı.



İyi okumalar...

14 Kasım 2015 Cumartesi

Bir İlk Tadım: Balkan Marulu(?) Çin Lahanası(?)


Yemek sitelerinde sık gördüğüm bu marul pazarımızda da satılmaya başlayınca hemen alıp denedim. Bizim göbek marulumuz ile beyaz lahana arasında bir tadı var gibi. Göbek marula göre artısı sanırım diriliğini hiç kaybetmemesi olabilir. 

İlk olarak yapraklarının bir kısmından klasik marul salatası yaptım. Beğenerek yedik.


Tuz ve limona rağmen diriliğini kaybetmediği için çok bereketli oldu. Bir kök maruldan her güne farklı bir salata yapabildim.


Diri ama sert olmayan çıtır-kıtır, bol sulu damar kısımlarını ayırmıştım. Ertesi gün de onları koyu cacık olarak değerlendirmeyi düşündüm. Yoğurdu biraz zeytinyağı, tuz ve ezilmiş sarmısakla karıştırdım. Kıydığım nane ve küp küp doğradığım marul damarları ile karıştırdım. Bir kısmını yapraklardan yaptığım tabakta, bir kısmını da salata tabağında sundum.



Marulum hala bitmedi. Salataya devam...
Bu kez tere ve rokanın bol hardallı tadıyla birleştirdim. Biraz ceviz, küp doğranmış bir portakal, vişne ekşisi, sızma zeytinyağı ve tuzla harmanladım.


Üç farklı salatanın ardından marulumun göbeğine ulaştım. Göbeği de yabancı yemek sitelerinde bolca bulunan sıcak salatalardan uyarlama şekilde değerlendirdim.


Göbeği boylamasına ortadan ikiye kestim. Izgarada yağsız olarak her iki tarafını da pişirdim. Izgara haliyle marulun lezzeti adeta katlandı. 

Bir diş sarmısak ve maydanozu tuzla birlikte blendırdan geçirdim. Limon suyu ve sızma zeytinyağı ekleyip püre kıvamına kadar blendıra devam ettim. Sosu marulların üzerine gezdirip sıcak sıcak ikram ettim.


Afiyet olsun....

8 Kasım 2015 Pazar

Sap Yaprak Salata: Bu kez pancar


Esas olarak yumruları için aldığımız sebzelerin sapları ve yaprakları bazen yemeğin içine giriyor, bazen gözleme veya kavurma oluyor. Çoğu zaman da salata olarak yerini alıyor soframızda. 

Pancarların da taze ve güzel yapraklı olanlarını almaya çalışıyorum, çeşit çeşit salatasını yapıyorum. Bloguma getirdiğim pancar sapı-yaprağı salatalarımdan ilki nar ekşili, ikincisi yoğurtlu.

Başlangıç aşamaları aynı. Taze, kartlaşmamış sap ve yaprakları yıkayıp doğruyorum ve suyunu iyice süzdürüyorum. Kaynayan suya atıyorum. Tencerenin kapağı açık olarak yumuşayana kadar haşlıyorum.


Nar Ekşili Pancar Sapı Yaprağı Salatası:
Damak tadıma uyan miktarda nar ekşisi, zeytinyağı ve tuzu karıştırıyorum. Haşlanmış sebzelerim sıcakken üzerine gezdiriyorum. Üstüne tulum rendeliyorum.




Yoğurtlu Pancar Sapı Yaprağı Salatası:
Yoğurt ve zeytinyağını çırpıyorum. Sarmısağı tuzla ezerek yoğurda karıştırıyorum. Soğumuş pancar yaparaklarının üzerine gezdiriyorum. Biraz dövülmüş ceviz serpiyorum.

Afiyet olsun...

7 Kasım 2015 Cumartesi

Balkabağı Kavurması


Geçen yıl pazardan aldığımız balkabaklarının çekirdeklerinin bir kısmını saklamıştım. Yazın çekirdekleri ekince mini bir balkabağı tarlamız oldu. Ürün olarak da 4 tane balkabağımız oldu. Kabak ürünümüz azdı ama yaz boyunca verdiği çiçeklerle bolca kabak çiçeği dolması yedik. 


Balkabağından çeşit çeşit yemek yapılıyor. Bugün sıra kavurmasında. Yabancıların balkabağı keklerine-turtalarına ekledikleri baharatlardan birkaç tanesini de kavurmama katarak klasik mutfağımızın dışına uzandım.


Neler kullandım:
Yarım kilo balkabağı
250 gram arpacık soğan
3-4 diş sarmısak
2 çorba kaşığı zeytinyağı
Birer silme çay kaşığı dövülmüş karanfil, toz zencefil, toz yenibahar, rendelenmiş muskat
Tuz, az miktarda kıyılmış maydanoz, dereotu, nane


Nasıl yaptım:
Fazla yağ istemediği için kavurmaları actifryda yapmayı seviyorum. Önce boş çalıştırarak biraz tavayı ısıttım. Arpacık soğanları kabuklarıyla yıkadıktan sonra iki ucundan azıcık kestim ve kabukları ile birlikte tavaya koydum, 1 çorba kaşığı zeytinyağı ekledim.


Soğanlar kavrulurken balkabağını soydum ve küçük küpler halinde doğradım. Soğanlar kızarınca tavadan aldım. Tavaya balkabaklarını, sarmısakları ve bir çorba kaşığı daha zeytinyağını ekledim. Pişmiş soğanların kabuklarını çıkardım. Yeşillikleri kıydım. 



Balkabakları kızarınca tuz ve baharatları ekledim, 2 dakika daha çalıştırmaya devam ettim. Baharat ve tuz kabaklarla iyce karıştıktan sonra geniş bir kaba aldım. Sarmısakların kabuğunu çıkardım. Soğumadan soğan ve yeşilliklerle karıştırıp servis tabağına aldım. İsteyene yoğurtla isteyen sade olarak servis yaptım.

Afiyet olsun...
Related Posts with Thumbnails