29 Kasım 2013 Cuma

Ekmeküstü Köfte

 
Saatin tik takları daha çabuk geçer ya bazen, herkesin midesi de pek bir acelecidir, guruldamamak için zor tutar kendini. Doğru dürüst bir yemek yapmaya ne zaman ne sabır vardır. İşte o akşamlardan birinin yemeği ekmeküstü köfte.

Verdiğim bir yemek tarifi değil. Evde bulunan azıcık kıyma ile acele tarafından ama kendince tabağı dolduran bir yemek hazırlama çabamın yansıması. 

3 adet irice köfte, 3 dilim domates, halka doğranmış bir soğan, çekirdekleri çıkarılmış 3 yeşil biber, 3 dilim ekmek ve 3 dilim kaşar peyniri kullanarak 3 kişilik yemeğimi hazırladım.  

Gerçek anlamıyla köfte, ekmek içi, soğanı, yumurtası, maydanozu, baharatı eksik değil. Tavada az yağla köfteleri pişirirken yanında biberleri de çevirdim, soğanı da. 

Köftelerim piştikten sonra, dilimlediğim domatesleri de aynı tavada altlı üstlü yumuşattım. Sonra sıra ekmeklere geldi. Ekmekler de tavada iki taraflı kızardı.  Ekmek, domates, soğan, köfte, biber katmanlarını oluşturup, biraz pul biber-kuru kekik serpip üstüne de bir dilim kaşar peyniri... 

Fırının ızgarasında peynirleri birazcık kızarttım. Yanında da karışık bir salata... Şimdi servise hazır. Afiyet olsun

23 Kasım 2013 Cumartesi

Patates Kavurma


Resimde büyük göründüğüne bakmayın, bunlar iki lokmalık minik taze patatesler. Artık patates ekimi yılda iki kez yapılır oldu. Kasım ayında da güz hasadının taze patateslerine ulaşmak mümkün. Yaz aylarının o pürüzsüz patatesleri gibi olmasa da taze patatesi değerlendirmek gerek.

Kavrulduğunda ulaştığı o çerezimsi çıtır lezzet nedeniyle taze patatesleri kabuklarıyla pişirip yemeyi seviyorum. Minik de olunca kavurarak kolayca pişiyor.

Önce patatesleri elimle ovarak güzelce yıkıyorum. Kabukları incecik, ovarken bile soyuluyor bir kısmı. Bıçakla çıkarılması gereken yerleri varsa aldıktan sonra suyunu süzüp iyice kurumasını bekliyorum.

 
1 kg patates için yarım çay bardağı kadar zeytinyağını tencereye koyar, yağ ısınmaya başlayınca patatesi ekler, tahta kaşıkla çevire çevire kavururdum. Şimdi actifry kullanıyorum kavurma için. Bugünkü patatesleri de actifryda pişirdim.

Kaba kendi ölçeği ile 2 ölçek zeytinyağı koyup 5 dakika boş çalıştırdım. Ardından kabın aldığı kadar minik patateslerden koydum. Üzerine tuz ve 1 silme çay kaşığı köri ekledim. 30 dakika kadar pişirdim. Kapağını açıp 1 çay kaşığı acı kırmızı biber, 1 tatlı kaşığı kekik ekleyip 5 dakika kadar daha çalıştırdım. 
İçi çabucak pişiyor, ama istediğiniz kızarmış görüntüyü elde edene kadar kavurmayı sürdürebilirsiniz.

Bu patatesler ana yemeğin yanında sunulabilir ama ben biraz yeşillikle, biraz da kuru peynir ufalayarak kendisini ana yemek yaptım.

Afiyet olsun...

22 Kasım 2013 Cuma

Etli Çalı Fasulye


Taze fasulye tezgahlarda bitmese de yaz bitti. 
Mutfağımda da kışa girmeye hazırlanırken yaza vedamı çalı fasulye ile yaptım. Zeytinyağlı ayşe kadın fasulye her zaman öncelikli benim için. Oysa çalı fasulye çok daha lezzetlidir ayşe kadından. Nedeni basit, çalı fasulyenin etli pişirilmesi ailesel geleneğini kıramıyorum, etli yemekleri de pek tercih etmediğimden çalı uzakta kalıyor soframa.

Çalı kılçıklı bir sebze. Ayşekadın gibi kolayca da sıyrılmıyor kılçığı. Annem rahmetli incecik alırdı kenarlarını. Ben de patates soyacağı ile kenarlarını alıyorum, bıçak kullanmaktan daha pratik geliyor bana.

 
Dilimlemeyi de annemden gördüğüm gibi yapıyorum. 4-5 cm uzunluğunda kesip uzunca bir kesik atıyorum ortalarına.

Etli çalı fasulyemi yaparken neler kullandım;

Yarım kilo çalı fasulye
100-150 gram civarında kuşbaşı
1 büyük soğan
2 diş sarmısak
2 orta boy domates
1 çorba kaşığı salça
3 çorba kaşığı sıvı yağ
Tuz

Nasıl yaptım;
Sebzeleri yıkayıp ayıkladım. Fasulyeleri resimde görüldüğü gibi kestim. Soğanı yemeklik doğradım. Sarmısakları dörde böldüm. Domatesleri kabuklarını soyup küp küp kestim.


Kısık ateşte, yağ ile soğanı kahverengileşmeden şeffaflaşana kadar sürekli karıştırarak öldürdüm. Kuşbaşı etleri ve sarmısağı ekleyip, orta hararette etin rengi değişene kadar kavurdum. Fasulyeleri ekleyip kavurmaya devam ettim. Fasulyeler sararınca salçayı ekleyip biraz da birlikte çevirdim. Domatesini ve tuzunu ekledikten sonra kapağını kapatıp kendi suyunu çekene kadar ara ara karıştırarak pişirdim. Suyunu çekince 1 su bardağı sıcak su ekledim, ocağı kıstım ve pişene kadar gerektikçe azar azar su ekleyerek pişirdim.

Şimdiki fasulyeler eskisi gibi özlü değil, çok sulu. Düdüklü tencerede hiç su koymadan pişirdiğimde bile haşlama lezzetinde bir yemek çıkıyor karşıma. O nedenle vazgeçtim taze fasulye pişirirken düdüklü tencere kullanmaktan. Pişmesi ne kadar uzun sürerse sürsün normal tencere kullanıyorum.

Afiyet Olsun...

20 Kasım 2013 Çarşamba

Cennet Elması


Komşumuzun bahçesinde vardı bir tanecik Cennet Elması ağacı. Başka da hiç bir yerde yoktu bu özel ağaçtan. Komşumuz seçilmiş olmalıydı, bahçesinde cennetten bir ağaç barındırdığı için. Çocuk gözlerim öyle bakardı bu komşumuza. 

Üstelik bahçe evlerinin arkasındaydı, başka evlerle sarılmış küçücük bahçedeydi cennet elması. Dışardan bakıp da izlemek mümkün değildi çiçeklerinin gelişimini, meyvelerin oluşumunu... Böyle olunca da benim gözümde gizemi daha da artıyordu. Ne olmuştu da cennetten bu bahçeye düşüvermişti acaba?

Pek nazlıydı da, dirhem dirhem verirdi meyvelerini. Yılda bir komşuluk payımıza 1 tane meyve düşerdi. Soluk yeşil, sepsert, çocuk damağımla yemesi imkansız, buruk mu buruk. Yine de beklerdim o mevsimi, cennet elmasının evimizi şereflendireceği günü. Kolay mı, cenneti elime alacaktım,  hayalimdeki cenneti onun içinde görmeye çalışacaktım, belki de bu kez cennetin tadını hissedecektim damağımda. Bekleyince olgunlaşırmış derlerdi, bekletirdik. Ama hep hüsran, ağızda kalan burukluk...

"Bizim iklimin ağacı değil" derdi babam, "ondan böyle". Olgunlaşıp tatlanamıyor. Kendi yerinde olsa çok tatlı çok güzel olurmuş.Cennet meyvesi bu, nasıl güzel olmasın ki? Ne gizemli, ne özel birşey bu. Babam bile yememiş bu meyvenin aslını, annem bile...


Yıllar yıllar sonra, -cennet elmasının cennetten düştüğünü sandığım o güzel günlere çoktan veda etmiştim- iç anadolunun bir şehrinde, soğuk bir akşam pazarının alaca karanlığında, tezgahlar dolusu domates görmenin şaşkınlığıyla kala kaldım. Benim ılıman şehrimde bile bu mevsimde bu domatesler olmazdı. Tezgahlara yaklaşınca anladım domates olmadığını, "Trabzon Hurması" dedi satıcı.

Trabzon hurması benim çocukluğumun cennet elmasıydı. Açık yeşil olarak zihnime kazılmış meyve kırmızıya yakın turuncuydu. Merekla aldım Trabzon hurmalarımı, cenneti tatmak için heyecanla evimin yolunu tuttum. Kabuklarının altı o aşina olduğum buruklukla karşıladı beni. Ama içi şeker mi şeker... 

Cenneti buldum mu diye merak ediyor musunuz? Dürüst olmak gerekirse, hayır bulamadım. Bir daha alma gereğini de duymadım. Ta ki evlenene kadar. Eşim çok seviyor bu meyveyi. Mevsimine ulaşınca sık sık geliyor evimize, tatlandırıyor damaklarımızı. Burukluk yine aynı. O nedenle, içini kaşıkla çıkarmayı tercih ediyorum, kabuğunu biraz etlice bırakıp. Ama burukluğu sadece ben fark ediyorum galiba, eşim olduğu gibi, kabuğuyla severek yiyor.

İşte böyle benim cennet elması hikayem. Taşımacılığın bu kadar gelişmediği, meyve ve sebzelerin uzaklardan taşınmadığı, o bölgenin toprağında ne yetişiyorsa onların satılıp alındığı çağın çocuğuyum ben, normaldir değil mi böyle bir hikayemin olması?

19 Kasım 2013 Salı

Kuşbaşı Etli Girit Kabağı


Girit kabaklarının minik birer fıçıcığı andıran görüntülerine bayılıyorum. Lezzetiyle olduğu kadar farklı sunumlara imkan vermesiyle de tercih nedenim oluyor bu tombikler. Tezgahta görünce almadan geçemiyorum.
 

Kuşbaşı etli Girit Kabağı için neler kullandım;
8 adet küçük girit kabağı
300 gram civarında küçük parçalar halinde kuşbaşı et
1 iri kuru soğan
2 diş sarmısak
2-3 adet yeşil biber
Yarım çay bardağı sıvı yağ
1 tepeleme çorba kaşığı un
Maydanoz, nane, dereotu
1 tepeleme çorba kaşığı salça
1 su bardağı su
Karabiber, tuz

Nasıl hazırladım;

Kabakların kabuklarının bir kısmını kazıyarak alacalı hale getirdim ve yıkadım.

Üstten 1 cmlik kısmını keserek kapak çıkarttım.
İçini tatlı kaşığı yardımı ile boşalttım.
Dış yüzeylerine fırça ile sıvı yağ sürüp fırın kabına yerleştirdim.

Kabak içlerinin bir kısmını küçük küçük doğradım, kalanını çorba yapmakta kullanmak için ayırdım.

Soğanı irice doğradım, biberlerin çekirdeklerini çıkarıp halka halka kestim. Yeşillikleri ve sarmısakları kıydım.

Tavada, yağ ile soğan ve biberleri hafifçe öldürdükten sonra ocağın ısısını biraz daha artırıp kuşbaşıları ekledim. Su salmasına izin vermeden karıştırarak etleri kavurdum. Etlerin tümünün rengi değiştikten sonra, ocağın hararetini biraz kıstım, 1 kaşık unu ekleyerek kavurmaya devam ettim. Un kavrulduktan sonra kabak içlerini ekledim, biraz sıcak su ile karışımı yumuşattım. 5 dakika kadar pişirdikten sonra tuz, karabiber, yeşillik ve sarmısakları ekleyip ocağı kapattım.

Hazırladığım içi, girit kabaklarına doldurdum. 1 su bardağı ılık suda incelttiğim 1 kaşık salçayı kabakların üzerinde gezdirdim. Kabak kapaklarını kapattım, önceden 200 dereceye ısıtılmış fırına yerleştirdim. Ara ara kabakların pişmesini kontrol ederek yaklaşık 40 dakika pişirdim.


Afiyet olsun...

18 Kasım 2013 Pazartesi

Karışık Yeşil Salata


Cumartesi pazarından bir sepet yeşillikle dönünce, yeşil salata yapmadan olmaz. Bu kez yeşil salatam marulsuz ve taze soğansız olacak.  Baharlı otların tadını yoğun olarak hissetmeyi istiyorum.

  

Roka, tere ve kuzukulağını seçtim sepetimden. Roka ve terenin baharını kuzukulağının ekşisi ile harmanlayacağım. İyice yıkadım, iri iri doğradım. Biraz sızma zeytinyağı, birazcık da limon suyu. Tuza bile gerek yok.  Acaba kırmızıyla zenginleştirsek daha iştah açıcı olmaz mı?

Kırmızılardan tercihim turp ve nar. Kırmızı turp baharı yoğunlaştırıken, narın tatlı ekşiliği de biraz sakinleştirsin.


Afiyet olsun...



16 Kasım 2013 Cumartesi

Bir Sonbahar Pazarı ve Isırgan Otlu Gözleme


 

Sonbahar en güzel sarıların, en güzel kırmızların mevsimi.. Rengarenk yapraklara, sonbahar pazarları da eşlik eder sarı ayvaları, kırmızı narlarıyla. Bereketli sonbahar yağmurlarının coşturduğu yeşillerle de zenginleşir tezgahlar.

Cumartesi pazarından bir sepet yeşillikle döndük biz de. Maydanoz, dereotu, nane vazgeçilmez. Roka, tere nefaset, pancar yaprağı, ısırgan otu, hardal özlenen lezzet, üstüne kuzukulağı da ödül...

Salata, çorba, kavurma, haşlama, börek... Neler yapılmaz bu güzel yeşilliklerle. Pazardan yufka da almıştık, gözlemelerle merhaba desek mi otlarımıza?

 

Isırgan otu ve pancar yapraklarını kullanacağım gözlemem için. Eldivenlerimi giyip zorlu ayıklama ve yıkama maratonuna başlıyorum. Isırgan otlarının yapraklarını gövdelerinden sıyırıp taze filizlerini saplarıyla koparıyorum.
Pancar yapraklarının tazelerini alıyorum, saplarını haşlama için ayırıyorum. 
Defalarca yıkıyorum, kurutuyorum ve doğruyorum.
Şimdi bir tepsi kullanıma hazır ısırgan otu ve pancar yaprağı karışımım var. Kavurmalık, böreklik, Çorbalık...
 

Gelelim gözlememize;

Malzemeler
2 adet yufka (8 adet gözleme için)
Göz kararı miktarda ot karışımı
Göz kararı miktarda rendelenmiş peynir
2 yumurta
Karabiber
Sıvı yağ



Yapılışı 
Yumurta çırpılır,  peynir rendesi, karabiber ile beraber otlarla karıştırılır.
Yufkalar üst üste konarak 4'e bölünür. Üzerine göz kararı  iç konur.



Ben gözlemede yufkanın sarılışını annemden gördüğüm şekilde yapıyorum. Tek yufka katı olacak ve bir kenarı açık kalacak şekilde.
İç koyduktan sonra önce sivri köşeyi katlıyorum, sonra sivri köşenin komşu kenarlarını. Yuvarlak kısmı ise katlamadan bırakıyorum. Benim katlama şeklim bir arkadaşıma çok ilginç gelmişti, o nedenle açıklama gereği duydum. Yufka katlarının ince olması yanısıra yufkanın bir kısmını da sade lezzeti ile yemeyi sevenler için farklı bir alternatif.


Tavaya 1 tatlı kaşığı kadar yağ konup kısık ateşte, arada sallayarak arkalı önlü pişirilir. 


Yeşil ısırgan otlarının yanında, kızarmış yufkadan taşan pancar yaprağının güzelim mor rengini çok seviyorum.

Afiyet olsun 

14 Kasım 2013 Perşembe

Çintar, İncir, Pirinç




Pirinç pilavını nasıl seversiniz?

Ben ekşi veya tatlı halini severim pirinç pilavının. Salatanın sosundan veya hoşafın suyundan birkaç kaşık üstüne gezdirdim mi... Mımmmm tam benlik...

Eğer siz de pilavı tatlı lezzetlerle zenginleştirmeyi seviyorsunuz bu tarif size de hitap edebilir.
Sonbahar yağmurlarıyla mantarlar coştu. Çintarlar da pazar tezgahlarında yerini aldı.  Açıkçası mantar zehirlenmesi korkum nedeniyle doğal yetişmiş mantarlara çok mesafeliyim. Çintar ise rengi ve şekli nedeniyle zehirli mantarlarla karışma olasılığı düşük mantarlardan ve bu turuncu lezzetin çağrısına kayıtsız kalmak da oldukça zor.

Aldığımız çintarın bir kısmıyla yumurtalı kavurmasını yaparken, az bir kısmını da pilav için kullandım. Ve tatlımsı lezzet için kuru üzüm ve kuru incirle birleştirdim.




Malzemeler
7-8 adet irili ufaklı çintar
1 orta boy soğan
3 adet kuru incir
8-10 adet kuru üzüm
Zeytinyağı
Bir silme çay kaşığı tarçın
Karabiber

Pilav için
2 su bardağı baldo pirinç
2,5 su bardağı su
Yarım çay bardağı zeytinyağı (yağ miktarı ve cinsi zevke göre değişir)
Tuz

Yapılışı

Her ne kadar yemek ustaları mantarın yıkanmaması, silinerek temizlenmesi gerektiğini söylese de ben amatör mutfağımda mantarı her zaman bol suyla yıkıyorum. Hele çintar gibi bol topraklı ise yıkama sayısı arttıkça artıyor. Yine mantarımın sap ve beğenmediğim kısımlarını kesip attıktan sonra bol suyla yıkadım. Salata kurutucusunda kuruttum ve bir süre de kağıt havlu üzerinde beklettim. Mantar bol su salıyor, bir de yıkama suyu eklenip kavurmanın tadını bozmasın değil mi?


İnce doğranan soğanlar yeterli miktarda yağ ile çevrilir, yumuşamaya başlayınca küp küp doğranmış mantarlar eklenir. Suyunu çekmesine yakın küçük küpler halinde doğranmış incir ve üzümler eklenip karıştıra karıştıra kavrulur. Ocak kapatılır karabiber ve tarçın ilave edilir.

Pirinçler de yıkanıp süzüldükten sonra yağ ile birlikte parlak taneler haline gelene kadar kavrulur. Tuz ve 2,5 su bardağı su eklenir. Su kaynamaya başlayınca kısık ateşte 15 dakika kadar pişirilir.

Hazırladığım çintar incir karşımını pilava pişme sırasında eklemiyorum çünkü pirinçlerin beyaz görünmesini seviyorum.

Ocağın altı kapatılır, üzerine çintar karşımı dökülür, kapağı kapatılıp 5 dakika demlenmesi beklenir. Sürenin sonunda pilav karıştırılır, kağıt havlu örtülüp kapağı kapatılarak servise kadar ikinci demlenmesine bırakılır.

Afiyet olsun

9 Kasım 2013 Cumartesi

Biber Halkasında Yumurta



Arkadaşlarımın bloglarını gezerken, soğan halkaları ve sosis çerçevesinde yumurta pişirdiklerini görmüş ve çok hoşuma gitmişti. Bu sabah kahvaltısı için değişiklik ararken, tatlı kırmızı biberlerle yumurtayı birleştirmeyi düşündüm. Karşıma yukarıdaki manzara çıktı.

2 yumurtayı çırpıp oğlumun istediği gibi bol baharat ve tuz ekledim.
Kırmızı biberi 1 cm kalınlıkta halka halka kestim.
Tavaya biraz sıvı yağ ekledim.
Halkaları tavaya koydum, 3 dakika kadar biberlerin alt kısmının yumuşamasını bekledim. Böylece tabana tamamen yerleşmiş ve yumurta sızması engellenmiş oldu.
Çırpılmış yumurtaları halkaların içine paylaştırdım, tavanın kapağını kapattım, pişene kadar bekledim.


Biberleri servis tabağına ters dizildiğinde kızarmış yumurtanın üste gelmesi daha hoş bir görüntü oluşturacakmış. Ben sadece bir tanesini ters koymuştum.






1 Kasım 2013 Cuma

Ekim 2013 Tatları

Bloguma ara vermeden önce, her ay blog dostlarımdan öğrendiklerimi paylaşıyordum. Yine başladım sizlerden aldığım tarifleri uygulamaya ve görüntülemeye. Kasım ayına girdiğimize göre, Ekim tatlarının sırasıdır. Bakın geçen ay neler yapmışım tariflerinizle.

Bir çay sofrası hazırladım size. Ama çayım farklı, Sevgili Umut Sepeti'nin Nar Çayı'nı sunmayı seçtim.

Narım ekşi değil tatlı nar olduğu için rengi daha açık ve tatlımsı bir çay oldu. Buyrun, bir fincan sağlık olsun hepimize...


Görüntüsüne vurulduğum bu lezzet Ev Atölyesi'nden Tarçınlı Çelenk. Yapması da nasıl zevkli bilseniz... Biliyorsunuzdur mutlaka ama ben bir kez daha hatırlatmış oldum.

Kıvrımların, katların nasıl oluşturulduğu Ev Atölyesi'nde ayrıntısıyla anlatılmış. Şeklim orjinal tarifteki kadar düzgün olmasa da lezzetinden çok memnunum.


Sevgili Mine'nin Közlenmiş Biber Dolması'ndan taşan lezzete karşı koymak ne mümkün. 

Közleme işine fazla zaman ayıramadığım için az sayıda yapıp, küçük porsiyonlar halinde sundum. Ve kaçınılmaz soru: "bu kadarcık mıydı?"


 Çocukların aklını başından alan Halley Pasta'yı Sevgili Mihriban'da gördüm. Benim de aklımı başımdan aldığı bir gerçek.


 Kim dayanabilir ki bu görüntüye...

Çay sofram bu kadar ama bir de Hafif Mutfak'tan esinlenmiş Kestaneli Pilav'ım var. Onu çay soframa dahil etmeyip ayrıca sunmayı seçtim.

Afiyet olsun
Related Posts with Thumbnails