30 Haziran 2010 Çarşamba

Kedilere Dair


Kedilere Dair
Doris Lessing

Bu kitabın varlığını uzun zamandır biliyordum ama okuma gereğini duymamıştım. Dewey Kedisini okuduktan sonra bunu da okuma isteği uyandı içimde ve alıp okudum.

Okuduğum kitapların aklımdan geçirdiklerini yazar ya da söylerim, kitabı anlatmam ve asla kitap tavsiye etmem. Herkesin kitap zevki farklıdır ve birinin görüşü diğerini bağlamaz.

Ne kadar ironiktir ki gene de kitap yorumlarını okurum. Deniz İşçilerini hatırladığımda nete şöyle bir bakayım günümüzde insanlar ne diyor acaba dedim ve yorumları okudum. Deniz İşçilerinde Hugo'nun bir ahtapot tasviri vardır ki hala döner döner okurum. Ama okuyuculardan biri bu kısmı çok gereksiz bulmuştu. Aklıma geliveren bir diğer örnek Şibumi'deki mağara anlatımı. Kitabın tek güzel yeri burasıydı benim için. Kendimi oradaymış gibi hissettirmişti bana, büyük heyecanla okumuştum o bölümü.  Ama  başka bir okuyucu kitabın en sıkıcı bölümü olarak görmüştü bunu. Hiç şaşırmadım. Hepimiz aynı zevklere sahip olsaydık ne kadar çekilmez bir dünyada yaşıyor olurduk.

Kitap tavsiyesi konusundaki görüşlerim belli. Fakat bu kez bu görüşümün dışına çıkacağım ve romantik bir kediseverseniz bu kitabı kesinlikle okumayın diyeceğim.

İçindeki acı gerçekler, "her şeyin en iyisini bildiğini sanan" insanın kediler adına verdiği kararlar yürek yaralayıcı hatta mide bulandırıcı.

İster istemez kitap beni geçmişe götürdü, yazarın ailesiyle kendi ailemi karşılaştırmama yol açtı. Yazar, evin pis işlerinin (hayvanlar konusunda) yapmanın hep annesine düştüğünü söylüyordu. Benim ailemde de pis işleri yapmak anneme düşerdi. Ama bu pis işler yazarın annesinin yaptığı gibi insanlık dışı pis işler değil, merhametin kirli işleriydi. Gece dışarı çıkmamış bir kedimizin evin içine yaptığı kakasını-çişini temizlemek, sedirin altında duran çarşaf bavullarına yavrulamış bir kedinin ardından tüm çarşafları yıkayıp kaynatmaktan başlayan işlerdi bunlar. Bazı geceler bir tıkırtıyla uyanırdık, bir de bakardık annem termosifonu yakmış leğende bir kediyi yıkıyor. Çocukluğum tek katlı evlerin yıkılıp yerine ruhsuz apartmanlarının dikildiği bir dönemdeydi. Ortalıkta inşaatlar için kireç söndürülen havuzlar olurdu ve bu havuzlar hayvanların can düşmanı olmuştu. İçine düşüp de ölmeyecek kadar şanslı kedilerimiz eve ulaşır, annemi uyandırırlardı. Annem de hemen onları yıkar, derin vücut yanıklarını ve gözlerinin kör olmasını engellemeye çalışırdı. Ağzından burnundan irin akan kedileri temizler, ilaç içirirdi.

Bir anne kedinin kaç yavruya bakabileceğine kararının bize ait olduğunu hiçbir zaman düşünmedik. Onların hayat haklarına saygı duyduk. Hasta olduklarında iyileştirme çabalarımız dışında yaşamlarına karışmadık. Hiçbir zaman kendimizi onların sahipleri olarak görmedik. Onlar bizim yoldaşımız veya misafirlerimizdi, onlara su, yiyecek ikram eder, yatacak yer ve sevgimizi verirdik. Bakıma muhtaç oldukları için evimizi-bahçemizi açtıklarımız ve onların yavrularıydı evimizdeki kediler.

Hep yürek yaralayanların yanı sıra güzel şeyler de var kitapta. Kedilerin pek çok özelliği iyi incelenip güzel yazılmıştı. En güzel yerlerinden birisi de yazarın akademisyen arkadaşından bahsettiği kısımdı. Bir kedi sahibi olan akademisyen kedisinin zaman kavramı olduğunu biliyor ama bilimsel olarak kanıtlayamadığı için akademisyen kimliğiyle bunu reddediyordu. Biz insanlar ne kadar garibiz değil mi? Sınırlı aklımızla çözemiyorsak reddetmeyi tercih ediyoruz. Kendime üzülüyorum çoğunlukla bu pozitivist bakış bana da hakim olduğu için.

Kedilerin zaman kavramı olduğunu çok iyi biliyorum. Hem de güneş saati değil bizim kullandığımız saati biliyorlar. Şimdiki kedim evde yalnız kaldığı mesai günlerinde öğleden sonralarını pencere önünde uyuyarak veya dışarıyı seyrederek geçiriyor. Bunu çok iyi biliyorum, evin önünden geçtiğimde hep böyle görüyorum onu. Akşam eve dönüş saatimizde ise pencere önünde değil sokak kapısının arkasında bekliyor. Ama saatler ileri alındığında en fazla iki gün şaşırıyor, geldiğimizde pencere önünde oluyor. Üçüncü gün yine kapının ardında buluyoruz onu. Sabah kahvaltı saatleri hiç değişmiyor; daima saat 5. İster yazın sabah namazı saati olun, ister kışın gecenin zifiri.  Çocukluğumda bir kedimiz vardı. Annemin gece onu dışarı çıkaracağını bilirdi. Dışarı çıkarmak derken soğuğa bırakılmazlardı, evimizin sıcacık bir bodrumu vardı, kediler orayı rahatça kullanırlardı. Ama bu kedi ağabeyimin ya da benim yatağımı tercih ederdi. Akşamın bir vakti ortadan kaybolurdu kedi. Yatma saatinde bütün diğer kediler dışarı çıkarılırdı, ama o ortada olmadığı için dışarıda olduğu sanılırdı. Herkes yattıktan, ışıklar kapatıldıktan bir süre sonra kedimiz saklandığı yerden çıkar ve yatağımıza atlardı. Bizim yatma saatimize göre saklanma saatini çok güzel ayarlardı.

Kitap beni anılarımda yolculuğa götürdü. Bütün kedilerimden bahsetmeye kalkarsam ben de bir kitap yazmış olacağım. En iyisi burada bırakmak...

2 yorum:

Âşiyanda dedi ki...

Sarkaç'cığım, ben de şu anda zaman tünelinde bir yolculuk yaptım sayende. Gözlerim yaşlarla dolarak...Mekânları cennet olsun böyle bir merhametle yaratıldıkları için ve aynı merhamette evlat yetiştirdikleri için.

sarkaç dedi ki...

Aminnn...
İnşaallah büyüklerimizinki kadar merhamet vermiştir Allah içimize.

Related Posts with Thumbnails