24 Ekim 2009 Cumartesi

Sürü



Sürü        Frank Schatzing

Okuması çok uzun süren kitaplardan biriydi benim için. Sanırım 40-45 gün sürdü okuyup bitirmem. Bunun sebebi de kitabın kalınlığı değildi, Masumiyet Müzesi'ni 1,5 günde bitirmiştim mesela.

İlk sözüm yayıncı firmaya. Bu kadar uzun bir kitap bu kadar kalın kağıtlar yerine daha kaliteli ince kağıtlara basılabilirdi veya iki cilt halinde yayınlanabilirdi. O zaman kitap çantada taşınabilir, her yerde okunabilirdi.
Ayrıca benim standart okuma saatim yatmadan önceki 1-2 saatdir. Kitap o kadar kalin ki yatarken elimde tutmaktan yorulup okumayı bırakıyordum. Bir de kitapdaki kesilmemiş formalar yok mu, yayıncı da matbaacı da işini baştan savma yapmış.

Çevirmene takılmadığıma göre iyi çevirmiş denebilir. Ama son zamanlarda başka çevirilerde de gördüm, yer adları orjinal dilinde, Türkçe'de olmayan harflerle yazılıyor. Ben o harfin nasıl okunduğunu bilmiyorum ki, çoğunluğun okuyacağı şekilde yazılması gerekmez mi? Bu kitap boyunca Tromso'nün yazılışı böyleydi. Artık Çin yer adları Çince, Arap yer adları Arapça yazılışıyla yer alacaksa epey bir işimiz var.

Konuya gelince; İki anafikir çıkardım ben. Birincisi: Böyle kullanmaya devam edersek dünyayı, intikamı korkunç olacak. İkincisi, ABD dünya sorunlarına şiddet uygulamaktan başka çözüm yolu getiremez.

Kitap iki ana bölümden oluşuyor. Dünyadaki felaketler zinciri ve çözüm bulma çabaları. Beni en çok etkileyen kısım, iki bölüm arasında yer alan birkaç sayfalık istatistiksel gerçekler kısmıydı. Kendimi ve çevremi bir kez daha sorgulamama sebep oldu. Acaba geriye dönüş mümkün mü, enerji ihtiyacımızı azaltabilir miyiz, fabrikalardan vazgeçebilir miyiz? Çok basit şeyleri düşündüm kendi yapabileceğimiz, örneğin eskisi gibi bir tek sahandan yemek yiyebilir miyiz. O zaman bir akşam yemeğinde bir tencere, bir sahan, 4'er kaşık ve çatal, bir su bardağı kirlenecek, bulaşık makinesi kullanmaya ihtiyaç kalmayacak ya da haftada bir kullanılacak. İş yerine yürüyüş mesafesinde ev tutulacak, çocuklar en yakın okula gidecek, her gün yaptığımız sekiz sefer ayak gücüyle yapılmış olacak. Internet başında oturup bunları yazmak yerine komşumla sohbet etsem kaç kw/h elektiriği kullanmamış olacağım. Ya da artık geriye dönüş yok mu? Dinazorların nesli tükendi, insanlar ortaya çıktı. İnsanların nesli tükenmeli ki yeni bir canlı türü ortaya çıksın, dünyayı patlatsak da gaz ve toz bulutunda yaşayan yaşam formlarının mı zamanı geliyor artık. Bunları kızım bana söylediğinde şok olmuştum, gençler çoktan mı vazgeçtiler dünyadan diye, ama artık acaba mı? diyorum.

Kitabı genel olarak değerlendirirsem: Okyanus tabanıyla ve kıta sahanlığıyla ilgili yeni bilgiler edindim, ilginç ayrıntıları öğrendim. Ancak olaylar o kadar gereksiz uzatılmış ve sündürülmüştü ki beni sıktığı anlar çok oldu. Bir solukta okutmadı kendini kısaca.

Pek çok bilim-kurgu filminin bahsi geçiyor kitapda, gönderme yapmak değil de alenen söz etmek. Sagan'ın Contact 'ına çok takılmıştı  yazar, filmini temel alarak. Bu kitabın filmini seyretmeyi yarıda bırakmıştım ben, kitapdan farklı senaryolara dayanamıyorum çünkü (ne yazık ki Sürü de film olursa aynı akibte uğrar, böyle bir prodüksiyonu ancak Hollywodcular yapabilir, ama ABD'yi kitapdaki gibi göstermeyecekleri de kesin). Kitabın sonunda da Contact'dakine benzer bir yolculuk okyanus tabanına doğru yapılıyor.

Bütün  felaketlerin niçin olduğu araştırılırken iki farklı fikir ortaya çıkıyor. İslamofobik ABD "İslamcı teroristleri"  fail olarak görürken, bilimsel Avrupalıların başka bir tezi var. Kitabın gidişatı Ronny Laws'ın Evrenin Ucu kitabındaki gibi canlı dünyayı düşündürmüştü bana, ama öyle değilmiş. Fail çok önceden beirtiliyor, kitabın sonuna merak edeceğiniz bir şey de bırakmıyor.

Yazar ABD zulmünü çeken halkların hislerine tercuman olup ABD'yi dünyanun jandarmalığından alaşağı ediyor kitabın sonunda.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails