7 Temmuz 2010 Çarşamba

Babamın Kütüphanesi

Oğlum yatak odasının yerini değiştirmeye karar verdi. Benim özel alanım, annemin ve babamın anılarıyla dolu odaya yerleşmek istedi. Tabii kendi eşyalarıyla. Odaları değiş tokuş ettik. Taşıması kolay şeyleri, babamın çalışma masası, annemin 60 yaşındaki Singer dikiş makinesini ve diğer ufak tefekleri hemen taşıdık. Ama iş kitaplığın taşınmasına gelince ancak bir ay sonra, daha yeni el atabildik.

Ahmet Bey kütüphanesi ile sohbetini, ardından serzenişlerini anlatırken çok duygulanmıştım. Bu kütüphane benim değil, rahmetli babamın kitap merakıyla topladığı kitaplardan oluşuyor. Kütüphane benim olmasa da içinde kaybolmamak  mümkün değil.

Kimi böyle güzel ciltlerini korumuş halde, kimi ciltleri dağılmış, sayfa sayfa saçılmış pek çok kitap. Kokusunu içimde hissetmek, ciltlerini okşamak ayrı bir zevk.


Kimi meşin kaplı, dış yüzeyi rengini kaybetse de sapasağlam. İçindekileri daha yıllarca korumaya niyetli.


Kimi renk renk ebru kağıtlarıyla ciltlenmiş, zarif fakat kırılgan.

İçini açınca,


el yazmalarını görüp mest oluyor, güzelliğiyle büyüleniyor,


yazanlara, okuyanlara imreniyorum.

Babam zaman zaman TV 'den çok sıkılır, haftanın bir akşamını kitap akşamı ilan ederdi. Bir süre devam ederdi  kitap akşamlarımız, sonra biz çocuklar gene tv'nin çekiciliğine kapılırdık. Kitap akşamlarında babam eski kitapları açar, oradan bize şiirler, menkıbeler okurdu. Bilmediğimiz kelimelerin anlamlarını da açıklardı. Sözlük gibiydi babam, hemen hemen her kelimenin anlamını bilirdi. Bir kelimede takılırsa,  "Mükemmel Osmanlı Lugatı"nı, "Okyanus"u veya "Kamus'u Alam"ı açar, kelimenin kökenine kadar araştırır, açıklardı. Çocukluk ve gençlik! Ne kadar aymazlık içindeymişim, hiçbirini aklıma yerleştirmeye uğraşmazdım. Babamı kaybettikten sonra ilk hissettiğim eksikliklerden biri artık bana her ihtiyacım olduğunda kelimelerin anlamlarını  söyleyecek birinin olmamasıydı. Ve ne yazık ki ben babamın sözlüklerini okuyamıyordum.

Osmanlıca'yı sadece çocuk kitaplarında okuyabiliyorum. Okumak değil çünkü sorun, anlayabilmek. Ancak o devrin çocuklarına hitab eden basit sözcükleri anlayabiliyorum. İşte okuyup anlayabildiğim nadir kitaplardan biri. Harf devriminden hemen önce basılmış resimli bir Haydi-Heidi.


Babamın kaybından sonra annem izin vermedi yetim kütüphanenin öksüz de kalmasına. Okumaya devam etti kitapları kendi vefatına kadar.

Ağabeyim okuyup anlayabiliyor Osmanlıca'yı. Ama şimdi uzaklarda. Babamın kitapları ağabeyimin, gözleriyle onlara hayat vereceği günü sabırla bekliyorlar. Kitapların okunma açlığını bazan eşim gideriyor, onların sayfalarını açarak, bir kaç satır da olsa okuyarak.
Sadece kitaplar mı konuşanlar? İşte kitapların arasında bulunan takvim yapraklarından iki örnek:

Biri 1945 yılına ait. Sanırım henüz adı verilmemiş İkinci Dünya Savaşının bir kısmından bahsediyor, "Almanya, Hollanda, Belçika Harbi" diyerek.

1948 yılında 13 Haziran "Toprak Bayramı" imiş. Ben hiç duymamıştım. Ya "müshil içme mevsiminin sonu" ne demek acaba?


Eski kitaplar sadece Osmanlıca kitaplardan oluşmuyor. İşte 1937 basımı bir matematik terimleri kitabı.

Önsözünde gerçekten tarihi bir açıklama var.



Sayfalarını karıştırınca, "cisim", "çakışmak" gibi bizim için artık olağan sözcüklerin yanısıra  "çarparığ" gibi hiç duymadığım sözcüklerle karşılaşıyorum.


1936 yılı basımı İzmir Halkevi Neşriyatı Rousseau'nun Emil'ine ne dersiniz?


Sadece kitaplar mı, broşürler de var. İşte Veremle Savaşta kullanılmak üzere hazırlanmış bir broşürden sayfalar.



Babamın kütüphanesinde kaybolmamak mümkün değil. Ama ona ses versem  aslında kendimi  bulabileceğim muhakkak.

8 yorum:

fuat gencal dedi ki...

Mevlam babanıza rahmet eylesin. Yeri mekanı cennet olsun. Sizlere ve torunlarına mükemmel bir hazine bırakmış, lütfen sahip çıkın.
Miracınız mübarek olsun.

Saygılar.

sarkaç dedi ki...

Çok teşekkür ederim.
Allah dualarımızı kabul etsin.

A Kadir Bekçi dedi ki...

Babanızdan kalan bu değerli kitapları korumak ona olan sevgi ve sorumluluğunuzu gösterir.Bu onu çok mutlu edecektir.
Sevgi ve saygılarımla selamlar.

Kübra Yavuz dedi ki...

Babanızın kütüphanesini keşfetme yolculuğunuzu memnuniyetle okudum.Keşke ben de orada olsam da tek tek dokunsam,okusam,incelesem dedim.Bazen insan çok yakınında olan şeyleri farkedemiyor,bakıyor ama görmüyor. Bazı vesileler, bize kendimizi,yakın çevremizdekileri keşfetme ve hatıralarla birlikte kıymetlilerimizi yadetme fırsatı veriyor. Yüce Allah'tan o güzel kitapları size bırakan muhterem babanıza ve o kitapların bakımı, korunmasında muhakkak büyük emeği geçmiş olan sevgili annenize rahmetler niyaz ediyorum. Selamlar... Kübra Yavuz

sarkaç dedi ki...

Her keşif yolculuğunda bir rehbere ihtiyaç vardır. İzmir'e yolunuz düşerse, rehberim olmaya ve birlikte keşfe çıkmaya ne dersiniz?

Zencefil ve Tarçın dedi ki...

Şimdilerde böyle bez ciltli kitaplar bulunmuyor. rahmetli babanızın bu değerli mirasını özenle koruyun. Sevgiler...

nesrin dedi ki...

Ne güzel bir ailen varmis. Bu bile yeter.

sarkaç dedi ki...

Bana mutlu bir çocukluk ve gençlik yaşattıkları ve bıraktıkları manevi miraslar için onlara müteşekkirim. Nurlar içinde olsunlar.

Related Posts with Thumbnails