24 Şubat 2011 Perşembe

Şipşak Börek



Sevgili Pepela'nın güzel haberlerini almak bana blogu ne kadar özlediğimi bir kez daha hatırlattı. Diğer zordaki tüm insanların da feraha ulaşmasını diliyorum.

Dün radyoda Libya'daki Çinliler için ülkeleri tarafından hiç bir girişimde bulunulmadığını duyunca, dualarımı dar bir çerçeve ile sınırladığımı fark edip üzüldüm, zorda olan herkes için dua ediyorum şimdi.

Benim şipşak yemeklerim var. Daha önce çorba ve kereviz tarifini vermiştim. Şimdi de şipşak börek.

Şipşak olmasına rağmen kızartılarak yapıldığı ve ben de kızartma yapmayı hiç sevmediğim için nadiren yapıyorum. Yapınca da çok seviyorum. Kızartma olmasına rağmen çok yağ çekmiyor, ve de sıcak sıcak, çıtır çıtır yemek gerek hemen.

Bir bardak çay, bir dilim peynir eşliğinde sade ve güzel bir ikram.

Malzemeler:

1 yumurta
1 yufka
Kızartmak için çiçek yağı

Yapılışı:

Yumurta çırpılarak sarısı ve beyazı karıştırılır.
Yufka serilir ve tüm yüzeyine yumurta sürülür.
Yufka karşılıklı iki kenarından ortada buluşacak şekilde yaklaşık 2 santim genişliğinde kıvrılır.



Ortada buluşan katlar, bir kez daha katlanarak üst üste getirilir.
Yaklaşık ikişer santim aralıklarla kesilerek 20-25 adet parça elde edilir.

Parçalar bir süzgece yerleştirilir. Musluğun altında ıslatılır.
8-10 dakika suyu süzülmesi için beklenir.

Derin bir kızartma kabında sıvı yağ orta hararete getirilir. (Suyunu tamamen süzdüğü için kızarırken yağ sıçraması olmuyor, yine de yumurtalı olduğu için derin bir kızartma kabı kullanmak uygun oluyor.)

Parçalar yağda kızartılır. Sıcak servis edilir.

Afiyet olsun

17 Şubat 2011 Perşembe

On Dokuz Saniye

Önce malum grip ailemize geldi. Şöyle bir uğramadı üstelik, epey bıktırıcı bir yatılı misafir oldu evimizde. Sonra yakınımızdaki anlam  veremediğimiz ayrılıkların şaşkınlığı ve çaresizliğin hüznü, iş yaşamımın içinden çıkılmaz karmaşası, ve ardından aramızdan göçenlerin acısı...

Velhasıl bırakın yemek yapıp resim çekmeyi, bloga girmek bile gelmedi içimden. Şimdi bile niye geldim bilmiyorum ya. Belki biraz rahatlarım, bir iki cümle beni gerçek dünyamın dışına çıkartır da soluklanırım.



On Dokuz Saniye

Pierre Charras

Sevgili Mine'nin tanıtımıyla daha almadan etkilendim bu kitaptan. Okuyunca da yanıltmadı beni, her satırını yaşatarak okuttu bana.

On dokuz Saniye, yaşadıklarımın etkisiyle de olabilir, çağrışımların kitabı da oldu aynı zamanda.

Coetzee'yi hatırlattı bana. Güzel bir şey bu kitap için. Çünkü tartışmasız en sevdiğim yazar Coetzee. Beni hırpalayan, yalın gerçekleriyle travmatize eden,  bir o kadar da sarıp sarmalayan...

On Dokuz Saniye'nin metroda kesişen hayatları, Murathan Mungan'ın Kadından Kentler'inin otogarına da götürdü beni ister istemez. Ama 19 saniyeyi yaşayanlar şanslı değildi onlar kadar (veya nedir şans?).

Hubbard'ın Korku'suna geçtim ardından. Suçlu varsayılan birinin cezalandırılması ve korkunç kabustan uyanıp yeni bir kabusa dalma.


Beklemek, anlamaya çalışmak, kadere boyun eğmek, kadere isyan etmek...

Sonunda yine yenilmek, 
kime ve neye? Yenilmek işte, salt yenilmek.

"Utanç duymaktansa, ölmek daha iyidir" diyordu. Acaba?



Related Posts with Thumbnails